Biliyorsunuz, bu köşede yazmaya başlarken yazı dizimin başlığını "Depremden korkmuyorum" olarak belirlemiştim ama bu hafta anladım ki insanlarımızı harekete geçirebilen tek güç var, o da korku.

Madem öyle, Prof. Dr. Naci Görür’ün geçen hafta kentimize gelen heyete ifade ettiği o cümleyi kurayım ve sizde korkun: Tunceli’nin yakınında bulunan 4 fay var, Bingöl’de muhtemel 7.4’lük deprem Tunceli’de 10 büyüklüğünde hissedilecek!

Olur mu gerçekten? Bilemem, o konu benim uzmanlık alanım değil, Naci Hoca’nın alanı. Şimdi bununla ilgili yorum yaparsak haddimi aşmış olurum. Benim bildiğim, dünyanın bilinen en büyük depremi Şili Depremi ve büyüklüğü 9.5'tir. Ama ben kendi alanımda konuşursam size derim ki, o büyüklükte bir depremde bile ölmek zorunda değiliz. Çünkü depremin büyüklüğünü jeologlar öngörür, ancak herhangi bir depremde yapıların nasıl yıkılmayacağını İnşaat Mühendisliği alanında uzmanlaşmış insanlar bilir. Depreme dirençli kentler kurmaktan bahsediyorsak konu çok daha büyür. İnşaat mühendisleri, mimarlar, şehir plancıları, jeologlar, sosyologlar ve hatta psikologların birlikte çalışması gereken kapsamlı bir çalışma yapılması gerekir.

Size bunları neden anlatıyorum biliyor musunuz? Çünkü bu hafta sizinle biraz dertleşmek istiyorum sevgili okurlarım. Hepimiz biliriz, bize bu coğrafyada nasıl olduğumuzu pek sormazlar. Bu defa oldukça kalabalık bir heyet olarak gelip sordular. Hem de iş işten geçmeden, çok geç olmadan sordular. Şaşkındım. 

Geçtiğimiz hafta, kentimiz için büyük bir şans olarak gördüğüm, en azından farkındalık yaratmak açısından oldukça önemli bulduğum bir ziyaret gerçekleşti. CHP’den 22milletvekili ve Deva Partisinden milletvekilinin katılımıyla, toplamda 23 milletvekili, Sayın Gürsel Erol öncülüğünde şehrimizi ziyaret ettiler. Konunun "Deprem Dirençli Tunceli" olması benim için oldukça kıymetliydi. Diğer yandan,siyasilerin genellikle deprem sonrası enkaz alanlarını ziyaretettiklerini düşündüğümüzde, bu ziyaret çok daha taktir edilesi bir organizasyondu. Yanımızda olacaklarını ve Tunceli'nin deprem dirençli bir kent olması için ellerinden geleni yapacaklarını belirttiler. Bu da oldukça umut vericiydi. Ancak biz uzatılan mikrofondan sesimizi duyurabildik mi, bu organizasyon amacına ulaşabildi mi? Ne söyledik, ne aldık, ne verdik? İşte bunlardan emin değilim.

Tamamen gönüllü olarak şehrimize gelen milletvekilleri, buraya gelmeden önce bilgi almak için Prof. Dr. Naci Görür hocamızdan bir brifing alarak konuyla ilgili ön hazırlık yaptıklarını ifade ettiler. Elbette, Sayın Hocamızın görüşleri hepimiz için çok önemli. Ancak depremler her ne kadarjeolojiyle yakından ilgili olsa da, depreme dirençli kentler inşa etmek, bunun çok daha ötesine geçen, disiplinler arası bir yaklaşımı gerektirir. Depreme dirençli kentler kurmak istiyorsak, sadece depremi ve depremin şiddetini öngören araştırmalarla ve araştırmacılarla ilerleyemeyiz. Deprem dirençli bir şehir planlaması, sadece bina yapılarını değil, yolları, enerji hatlarını, su kaynaklarını ve acil durum alanlarını da hesaba katarak birbiriyle uyumlu bir altyapıyı tasarlamayı gerektirir. Ne yazık ki, hala ülkemizde bu yaklaşım yeterince benimsenmedi. Beni takip edenler bilirler, bunu haftalardır bu köşeden elimden geldiğince anlatmaya çalışıyorum sizlere. Başka yerlerde benim gibi, Naci Hocam gibi nice duyarlı bilim insanları, konuşuyor, yazıyor, çiziyor…Ama görüyorum ki kimseye duyuramamışız sesimizi. Gerçekten yaşanan bu kadar kayıp ve acının üzerine, deprem dirençli kentleşme konusuna hala bu kadar sığ ve önensenmeden bakılması beni o kadar üzüyor ki...

Evet, Dersimliler olarak bir depremde kaza kayıp ölmemek için sesimizi duyuracağımızı düşündüğüm o gün, gelen bu kıymetli heyet, sivil toplum örgütü temsilcileri ve kentte yaşayanlar, Hüseyin Güntaş Kongre Merkezi'nde bir araya geldi. Deprem anında karşılaşacağımız sorunların ve önlemlerin konuşulacağını düşündüğüm o söyleşide, acil olarak deprem için neler yapılabilir konusunun neredeyse hiç konuşulmaması karşısında tükendim. Benim nazarımda bu kadar fazla sayıda milletvekilinin “Deprem” başlığıyla kentimizi ziyareti, bir diğer ifadeyle kentimize çıkarma yapması, o kadar önemliydi ki... Söyleşi sırasında ve sonrasında konuşulanları düşündüğümde, uzun süre şaşkınlığımı ve üzüntümü üzerimden atamadım. Bu arada neden söyleşi dediğimi de anlatayım.

Mesela, deprem durumunda kentin giriş çıkışlarının tamamen kapanması ve şehre yardım ulaştırılamayacağı ihtimali, geçen hafta bu köşeden dile getirmiştik, orada hiç konuşamadık. Alternatif güzergâhların oluşturulması talebi, depreme dirençli kentsel dönüşüm için gereken kaynağın sağlanması, acil müdahale gereken ilçeler ve mahalleler, tüm kurumlarla birlikte bir seferberlik başlatılması ve bunun için bir takvim belirlenmesi gibi pek çok detay vardı. Konuşulmadı. Ben bu konuları biraz da olsa ayakları yere basan ve bilimsel bir düzlemde konuşacağımızı düşünürken, depremden daha başka ve belli ki daha öncelikli görülen sorunlar, talepler ve söylemlerle karşılaşmak beni şaşırttı. Demek ki ben abartıyordum diye düşündüm. İnsanlarımız çok da fazla korkmuyordu depremden…

Biri "Deprem tamam, ama doğa katlediliyor, asıl bunu konuşalım." derken, diğeri temsil ettiği insanların diğer sorunlarından bahsediyordu. Sanki konu deprem değilmiş gibiydi. Şaşkındım. Deprem neredeydi, bilim neredeydi? Tehditler ve önlemler ne zaman konuşulacaktı? Konuşulmadı. Çok değerliydi ama olmadı. Bu yüzden benim fırsat olarak gördüğüm ve heyecanlandığım bu buluşma, bir söyleşiden ibaret kaldı. 

Belirtmeden geçmemeliyim ki, bu işe gönül veren bu heyet valilik, belediye vb. merkezi ya da yerel yönetimlerle belirli görüşmeler yapmışlar. Ve güzel de bir sinerji yaratılmış gördüğüm kadarıyla.  Örneğin Sayın Erol’un verdiği bilgilere göre, İlk aşamada Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı tarafından 375 betonarme köy konutunun ihale talimatı verilmiş. Kentsel dönüşüm kapsamında yine 280 dairenin hemen yapılması talimatı verilmiş. Ayrıca teni belediye binası, rezerv alanı, şehir meydanı gibi çalışmalarında ardından geleceğini ekledi. Ancak ben, bizlere ya dakonunun uzmanlarına çözüm noktasında danışılan bir şey olduğunu henüz duymadım. Umarım güzel, büyük ve kapsamlı bir dönüşüm gerçekleşir bu vesile ile.

Bende bu kalabalık ziyaretin bir başlangıç olmasını umarak belirtmek isterim ki, bu girişimin amacına ulaşması için, bu 23 milletvekili ve tüm kurumların katıldığı bir çalıştay düzenlenmesi beklentisindeyim. Bunun için buradan sayın Gürsel Erol’a ve şehrimizde görev yapan eski ve yeni tüm siyasilere, kurum amirlerine ve yöneticilerine bir çağrı yapmak isterim. Biliyorum ki Sayın Valimiz Bülent Tekbıyıkoğlu da bu konuyu oldukça önemsiyor ve yakından ilgileniyor. Ancak çok çalışmamız ve tehlikeyi iyi anlamamız lazım. Bu sorunu hep birlikte, ortak bilinç ile aşabiliriz. Ne biz bilim insanları tek başımıza bunu başarabiliriz, ne yöneticiler, ne de halk.

Evet, güzel memleketimin güzel insanları...

Son olarak birkaç cümle de Tunceli'nin yetiştirdiği büyük şair Cemal Süreya için etmeliyim. Bildiğiniz gibi geçen hafta ölüm yıldönümüydü ve Kültür Merkezinde pek çok gönüllü yurttaşımızın emeğiyle çok güzel bir anma gecesi düzenlendi. Emeği geçen herkese çok teşekkür ederim.

Bu haftaki yazımı Cemal Süreya'nın ölmeden önce yazdığı son dizeleriyle bitireyim:

Ölüyorum Tanrım

Bu da oldu işte

Her ölüm erken ölümdür

Biliyorum Tanrım

Ama ayrıca aldığın şu hayat fena değildir

Üstü kalsın

Büyük üstada sevgi ve saygıyla…

Sağlıcakla kalın.