Hakim materyalist anlayışa göre “din, tarih boyunca bilimin ilerlemesini önlemiştir.” Peki, bu durum Alevilik içinde geçerli midir? Alevilik , kaba materyalizm ve idealizm ile eş tutulabilir mi? Ve de meseleyi biraz daha açarsak, İsmini Şah-ı Merdan Ali’den alan toplumumuzun tarihinde, bilime karşı egemen dinler tarihinde olduğu gibi bir saldırı olmuş mudur?
“Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum“ diyen İlim Şehrinin Kapısı Ali, acaba bu sözüyle ne demek istemiştir? Ali’nin bu sözünden Ali’nin bir şey bilmediğini iddia etmek sadece batılın işi olur ki, bizim bu cümleden anladığımız “Ali, o kadar bilgili ve bilgin biridir ki Ali’ye Ali’nin bilgisi üstüne bir bilgi ekleyecek kimse yoktur“ lakin Rehber-i Ali, yine de mütevazı davranmış ve hayat boyu öğrenme aşkının olduğunu, bilmediği bir şeyi öğrenme bedeli olarak köle dahi olabileceğini belirtebilmiştir.
Ali, bize bu cümle ile “ben, kulun kölesi olurum“ demiyor , Ali bize “ben, bilimin-bilginin kölesi olurum” diyor. Ve kendi takipçilerine “kendinizi eğitin, bilginizi arttırın, sizi özgürleştirecek olan tek şey bilgidir“ diyor.
Evet, doğrusu şudur ki insan, bilmediği oranda bilinmezliğin kölesi durumundadır lakin bildiği oranda da aynı zamanda özgürdür. Ali, kendi döneminin sayılı okuyan ve yazanlarındandır.
Ali, bize “şekle bağlı kalmayın” diyor. Peki bunu bize nerede söylüyor? Muaviye’nin karşısında Sıffin’de söylüyor. Hangi kitap için söylüyor? Kur’an için söylüyor. “Ben, Konuşan Kur’an’ım“ diyor.
Muaviye ve Hariciler ne diyor? “Yazılı olan bize yeter” diyor. “Yorum, gerekmez, felsefe gerekmez, batini yorum gerekmez” diyor.
Ali ise itiraz ediyor . Ali’nin itirazı, zamanı fetheden devrimci bir itirazdır. Ali’nin itirazı, tarihin her döneminde aklı ve bilimi esas alanların itirazıdır. Dogmatizme itiraz ve isyandır. Egemenin ve zalimin elindeki yazının, mazlumlara ve hakikate karşı kullanılmasına karşı bir itiraz ve isyandır.
Ali, inancı “ bir kitaba hapsetmeyin“ “kitaptaki şekli-zahiri yoruma hapsetmeyin“ diyor. Ve bedelini de en ağır şekilde ödüyor. Kendi ordusundaki Harici zümresi, Ali’nin Batini yorumuna karşı çıkıyor, Ali’yi “ Kuran’a uymamakla “ suçluyor ve Muaviye’nin hilesine kanarak Ali’ye kılıç çekiyorlar.
Ali’nin derdi büyüktür. Çünkü Ali, din-inanç kullanılarak insanların nasıl da akıl ve ruhlarının köleleştirildiğini, cahilliğin nasıl da özgürlüğü, özgür düşünceyi yok ettiğini, kağıt üzerindeki sözlerin nasıl da egemen ve zalimin parası-hilesi-ordusu ile cahiller ordusu oluşturduğunu görmüş ve çaresiz kalmıştır.
Değerli Canlar ,
Biz , “Enel Hak“ sözcüğünü yani “Hak, benimledir “ sözünü ilk Hallac-ı Mansur’un dediğini biliriz. Ama bu sözü ilk olarak; Ali’nin dediğini de görmezden geliriz ya da görürüz de ifade etmeyiz.
“Ben, Konuşan Kuran’ım” demek bizatihi“Enel Hak“ demektir. “Hak, benimledir” demektir, “benim sözlerim Hak Kelamıdır “ demektir.
Ali, bu bakımdan ilk “Enel Hak “ diyendir ve Hallac-ı Mansur’a rehber olandır. Ali, “Ben Konuşan Kuranım“ sözü ile “bir devleti, bir orduyu ve Can’ını “ kaybetmiştir. Takipçisi olan Mansur da Nesimi de aynı şekilde canlarını kaybetmiştir.
Ancak gerek Ali gerekse de takipçileri olan Mansur ve Nesimi “canları pahasına“, Hakk’ın Yol’unun egemenlerin çıkarları için tahrip edilemeyeceğini, Dogmatizmin ve onun yarattığı cahilliğin kendilerini ve toplumu esir almaması için her türlü bedeli ödeyeceklerini bize göstermişlerdir. Ve bize, zalim egemenlerin elinde oyuncak olmuş din ve sembollerine karşı Batini yorumu esas almamızı gerektiği mesajını vermişlerdir.
Ali, kendisini şöyle tarif ediyordu “Ben, B harfinin altındaki noktayım.” Ali, peki bu sözüyle ne demek istiyordu? Neden “kendisini bir nokta ve noktanın içinde ki” olarak ifade ediyordu?
İlim Şehrinin Kapısı Ali, bu sözüyle tüm kainatın bir noktadan var olduğunu belirtiyordu. Ali’nin bu batini yorumunun karşısında aklımıza gelen ilk şey Big-Bang oluyor. 13,8 milyar yıl önce bir noktanın patlaması ve patlaması sonrası genişleyen evreni, Ali bize kendi döneminde bu şekilde ifade ediyordu.
Ali bize, “B harfi ve altındaki nokta ile “Evreni anlatıyordu. Evrenin nasıl oluştuğunu ve başlangıcı anlatıyordu. Yoktan var oluşu anlatıyordu. Ne yazık ki bizler bugün Ali’yi sadece elinde Zülfikar ile savaş meydanında Muaviye’ye, Emevi’ye, Harici’ye karşı savaşırken düşünüyoruz ama Ali’nin insan-toplum-kainat hakkındaki görüşleri üzerine düşünmüyoruz ve kendi dogmamızda sıkışıp kalıyoruz.
Ve yine Ali’nin yaşamı boyunca en fazla mücadele ettiği şeyin cehalet ve örgütlü cehalet olduğunu unutuyoruz. Bugün de, Ali’nin halkının Ortadoğu’da ve Türkiye’de en fazla mücadele ettiği şeyde yine dogmatizm, dogmatizm üzerinden örgütlenen örgütlü cehalet değil mi?
Bu örgütlü cehalet “Allah-u Ekber“ diyerek ilk kılıcını Cemel’de, sonra Sıffin’de, Nehrevan’da, Kerbela’da ve devamıyla 1990’larda Sivas’ta ve günümüzde Suriye-Irak coğrafyasında Ali’den başlamak üzere Ali’nin halkına karşı çekti ve çekmeye devam ediyor.
Çünkü Mustafa’nın ve Ali’nin Dinine düşman olan bu Muaviye-Emevi-Vahabi Dini biliyordu ki;
• Karmatisi
• İsmailisi
• Büveyhisi
• Hamdanisi
• İhsan ül Sefa’sı
• Fatimisi
• Mutezilesi
• Safevisi hepsi Ali’nin takipçileriydi ve bu oluşumlar dogmatizmin esaretine girene kadar insanı köleleştiren değil, insanı Emevi-Muaviye dini karşısında özgürleştiren, bilim-sanat-tasavvufun geliştiği bir ekolün temsilcileriydiler.
Bu nedenle gerek Emeviler gerekse de onların günümüz temsilcisi Vahabiler, Ali’den başlamak üzere günümüze değin Ali’nin Sırrını taşıyanları yok etmeye çalıştılar ve Ortadoğu’da ki Hilesiz-Saf-Hak aşığı insanların oluşturduğu vahaları yok etmeye çalıştılar ve çalışmaya devam ediyorlar.
Değerli Canlar ,
Siz bugüne kadar her hangi bir kişiden bir Dede’nin, Pir’in, Bava’nın Bilim aleyhinde bir söylemde bulunduğunu işittiniz mi?
Alevi Tarihinin neresinde;
• Engisizyon Mahkemesi var?
• Bilim adamının asılması, yakılması var?
• Bilim aleyhinde tek bir fetva niteliğinde bir söz veya yazı var mı?
Bu soruların cevabı “hayır“ iken, nasıl olurda Hak-Muhammet-Ali Yolu Alevilik, Yahudi-Hristiyan-Sünni-Şii Egemen Dinleri ile bir tutulabiliyor ve bir Alevi genci “Din, gericiliktir, Alevilikte dindir, öyleyse Alevilikte gericilik “ deyip Alevi İnancına,
*Atalarının başlarına inen zehirli kılıçlara
* Derisi yüzülen atalarına
* Kuyulara doldurulan
* Asılarak katledilen
* Zindanlarda ömrü geçmiş atalarının yoluna ve Hakk’ına yüz çevirip , redd-i miras yapabiliyor.
Kendi tarihini-teolojisini kendi dedesinden , pirinden , mürşidinden öğrenmeyen ancak egemenin yazdığı tarihi, gerçek sanıp onun üzerinden yorumlayanları baş tacı etmek Sol Vahabizm değil de nedir ?
Alevilik ve Bilim tarihin hiçbir döneminde bir biriyle çatışmadı , çünkü Ali’den bu yana cehalete karşı bunun mücadelesi verildi. Ve verilmeye devam ediyor. Ama ey can , sen gel de bunu, bizim Vahabizm’in sol versiyonlarına anlat… Çünkü bugün Alevi Toplumunun bu kadar dağınık-karmaşık-kaotik bir yapıda olmasının , birlik olamamasının nedeni redd-i miras yapan , atasının tarihini-teolojisini Turan Dursun’dan öğrenme gafletine düşen ve atasının Hak’ını , Batıl’ın Hiçliğine tercih ederek her gün Ali’nin başına zehirli kılıcı indiren, Ali’nin kendisine sağlığında iyilik yaptığı İbn-i Mülcemlere anlat…
Ve de ki ; ne Ali ne de takipçileri hiçbir zaman gün yüzü görmediler. Çünkü O’nu ve O’nları en fazla dert sahibi eden Muaviye değil , Muaviye ve Muaviye’nin kalemlerine inanan Hariciler oldu…
Sağlıcakla Kalın…