4 Ocak 2020 tarihinde Metafizik tarihi açısından önemli bir gelişme oldu, dünyamızda. İran’da, On İkinci İmam Mehdi’nin zuhur edeceğine inanılan Cemkeran Mescidinin Kubbesine, üzerinde kan lekeleri olan Kızıl Bayrak çekildi. Ve İranlı general Kasım Süleymani’nin intikamı alınıncaya kadar indirilmeyeceği, haber ajanslarında gündemi işgal etti.
Hristiyan Dünyasında ise Mesih’in Şam’da Emevi Camiine ineceği söylentilerinin olduğunu da bir kenara yazmak gerekir. Neden Emevi Camii diye sorabilirsiniz. Cevabı çok açık eskiden orası da Ayasofya gibi büyük bir Hristiyan Kilisesiydi. Emeviler zamanla, o kilisenin önce bir kısmını daha sonra bütününü Camii’ye dönüştürdüler ancak adresin adının kiliseden camiiye dönüşmesi yine de önemli değildi. Çünkü bazılarına göre İsa Mesih, oraya inecekti ve İsrafil’in Surunun üflemesi de an meselesiydi.
Geçenlerde, Türkiye’de “SADAT” adlı kuruluşun başkanı ve de Cumhurbaşkanlığı Savunma Danışmanlarından olan emekli bir general de ilginç bir çıkış yaptı; “ Mehdi gelecek ve bizim amacımız, O’nun için uygun ortamı hazırlamak” dedi.
Bu sözleri belki İran’ın eski Cumhurbaşkanı ve Mehdiye Tarikatının muhiplerinden olan Ahmedinecad söylemiş olsaydı, buna şaşırmayacaktım ancak bu sözleri Sünii-Hanefi inancından olduğunu tahmin ettiğim bir emekli general Türkiye’de ifade edince 2020 yılının “ Mehdi ve Mesih Takipçilerinin” şekillendireceği bir yıl olduğunu düşünmeden edemedim, doğrusu.
Mesih İnancının da Mehdi İnancının kaynağı da Yahudi Teolojisine dayanıyor. Bugün ABD’de damadı Yahudi olan ve kızı da Yahudiliğe geçmiş olan Trump’ın Mesihçi Hristiyan Tarikatların destekçisi olduğunu anlatmaya gerek yok. Yahudi Mesihçiliği, Hristiyan Mesihçiliği ve Şii Mehdiciliğine bir de Türkiye’den Sünni-Hanefi Mehdicilik te eklenince yaşlı ve nefes almakta zorlanan gezegenimizin sonu nereye evrilecek diye düşünüyor insan.
Başa dönersek, “ Cemkeran” cem yapılan yer demek.” Cem” sözcüğü ile Zazaca-Farsça da olan-Kerdene fiilinin ( Yapmak fiilinin) birleşiminden oluşuyor. Koskoca İran’da neden başka bir yerde değil de “Cemkeran Meclisine” Mehdi’nin zuhur edeceğine inanılmış, onu tarih okumalarımda bulamadım. Ancak Safeviler zamanında ortaya çıkmış bir inanç olduğunu düşünüyorum.
Konu Safevilere gelmiş iken, Safevi Şahlarının aynı zamanda Mehdi’nın yer yüzündeki temsilcisi olduğunu ifade edeyim. Hatta Şah İsmail’in “ Mehdi” olduğuna inanan Batini Sufi toplulukları da az değildi. Rivayet o ki, Şah İsmail de kendisinin Mehdi olduğuna inanmıştı, çünkü girdiği onlarca savaşta tüm hasımlarını alt etmiş ancak gözü pek cengaverliği, 1514’te Çaldıran’da “Mehdi” kimliği ile yollarını ayırmış ve Şah İsmail’in ve takipçilerinin “Mehdiyet” İnancı yara almıştı. Ancak bu ölümcül bir yara da değildi. Safevi Şahları 1722 yılına değin, yeryüzünde Mehdi’nin gölgesi olduklarını tüm İran mülküne ispat etmişlerdi.
1722-1979 arasında ise İran’da, köprülerin altından çok sular aktı. Afşar Şahları, “Mehdiliği” bırakıp Osmanlı Halifesinden medet umar oldu, Kaçar Şahları ise 1922 yılına kadar molla ve esnafla arasını iyi tutup daha uzun ayakta kalmayı başardı. 1922 yılında Rıza Şah başa geçti. Soylu bir aileden gelmiyordu, İran ordusunda sıradan bir generaldi. Bir yolunu buldu, tarihin kendisine verdiği fırsatı İngiliz Kraliyetinin desteği ile perçinledi ve İslam öncesi İran’ı çağrıştıran “ Pehlevi” adını alarak, Pehlevi Hanedanının dönemini açtı.
Rıza Şah, Laik Hukuka dayalı bir İran istiyordu. Çeşitli dini reformlarda Batı’da ki mevkidaşı Mustafa Kemal Paşa’dan dahi, daha ileri reformlar peşindeydi. Ancak İngilizlerle Şah Rıza’nın arası açılınca İngilizler mollalarla işbirliği yapıp, Şah Rıza’yı devirdiler ve tahta oğlu Şah Muhammed Rıza’yı çıkardılar. Şah Muhammed Rıza 1941 yılından 1979 yılına kadar koca İran Mülkünü ABD ile dost geçinerek yönetti. Petrol gelirlerinden Ortadoğu’nun en güçlü silahlı kuvvetlerini kurdu. Şah Muhammed Rıza, benim gibi Antik İran dönemi hastasıydı. Bu antik dönem hastalığının bana değil ama Şah Muhammed Rıza’ya çok büyük zararı oldu. Şah Muhammed Rıza, 1971 yılında Pers İmparatorluğunun 2500.yılı şerefine Persepolis’te büyük bir törende konuştu ve şöyle dedi; “ Sonsuza kadar Pers İmparatorluğumuz sürecek”
Şah’ın bu sözlerinden sonra Zaman Tanrısı Zervan onun aleyhine işler yapmaya başladı. Şah Muhammed Rıza, Petrol gelirleriyle Laik bir sisteme dayanan Modern Bir Pers İmparatorluğu yaratmaya çalışırken sanayileştirdiği şehirlerin işçi sınıfı, işçi sınıfının sendikaları “ Sosyalizmin Kızıl Bayrağını” Şah’a karşı açtılar. Diğer bir yandan da sürgünde, Fransa’dan Humeyni’nin yönlendirdiği ülkede ki Molla sınıfının açtığı “ İsyan Bayrağı”, Şah için felaketin kapısını araladı.
Şah’ın, kendi yandaşlarına kurdurduğu Fars Milliyetçisi- Sosyalist Monarşi yanlısı parti denemeleri de işe yaramadı. Şah, ülke de monarşisini şiddetle ayakta tutmaya çalıştı ve gün geçtikçe yalnızlaştı. Çok büyük bir eksikliği vardı ve o da bunun farkındaydı; İran’ın Soylu ve Tarihte İtibar görmüş bir ailesinden gelmemiş olması. Şayet ki Şah, bir Safevi Soylusu olsaydı, hem Mehdi’nin temsilcisi olarak dini grupları hem de politik olarak sosyalist-monarşist söylemleriyle büyük bir çoğunluğu etkisi altında bulundurabilirdi. Ama işte yoktu… Sonunda pes etti ve 2509 yıllık Pers Monarşisini yıkan Sosyalist devrimciler ile Robespierre anlayışından etkilenmiş Mehdi’ci Şii Devrimcilere Ortadoğu’nun en güçlü ordusunu bıraktı ve gitti.
Humeyni, Pers Tarihinde Daraweş ( Darius) , Serxas, Şah İsmail, Şah Abbas kadar güçlü ve karizmatik şekilde büyük bir dini-politik güçle, 1979 yılında İran’a döndü. İslam ve Cumhuriyet Sözcüklerini yan yana getirerek, Fransa’da sürgünde okuduğu Robespierre’nin Devrimciliğini, Şii Teolojisine adapte ederek ve Sosyalistleri Danton gibi giyotine göndererek, Mehdi’nin geleceğine inanılan İran Anayasasını yazdırdı ve Anayasanın kendisini yetkili kıldığı dini rehber olarak tarihte yerini aldı.
Peki, bugün ne olacak? Cemkeran Meclisinin ( Aman ha! Kırklar Meclisi ile isim benzerliğinden bu kavramı karıştırmayın, lütfen ) Kubbesinde ki Kızıl Bayrak ne gibi sonuçlara yol açacak?
Bakalım Mehdi ve Mesihçilik, ABD’den İran’a ve arada kalan biz Türkiye’ye ne gibi tarihsel roller biçecek? Yaşayıp, göreceğiz. Ancak Kasım Süleymani’nin, uluslararası hukuka aykırı şekilde ve ABD’de ki Başkanlık yarışı öncesi ve azil süreci gölgesinde öldürülmesinin, Ortadoğu’da milyonlarca Şii’yi radikalize ettiğini ve Mehdi adına bir savaşa kapı araladığını ifade etmek gerekir.
Dersim’in Kamilleri bu gibi kaotik durumlarda taraflara ne der bilirsiniz ; “Haq, fam u zan bidero”…( Hak, Akıl-fikir versin ).