Pogrom Mağduru Bir İşletme; Agora Meyhanesi
Balat’ta Agora meyhanesindeyim. Agora Meyhanesi, 1890 senesinde Rum Denizci Asteri Dulidis tarafından açılmış, 2001 senesine kadar Dulidis Ailesi, meyhanenin işletiminde faaliyetlerini devam ettirmiş. Meyhane, 6-7 Eylül 1955 senesi pogromunda yakılıp-yıkılmış ama sonrasında eskisine oranla daha da küçülerek, günümüze kadar gelmeyi başarmış bir işletme.
6-7 Eylül 1955 tarihi; şarkılara, şiirlere, hikayelere konu olan esas İstanbul’un, otantik-masalsı İstanbul’un ölüm tarihidir, desem abartır mıyım bilemiyorum. 6-7 Eylül 1955’te Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan, canları ve malları anayasa ile korunan Hristiyan ve Yahudi nüfusa karşı işlenmiş pogrom; bir insanlık suç olup, bu insanlık suçu neticesinde Fatih’in 1453 yılı sonrası Hristiyanlarla yapmış olduğu, 2.Bayazıd’ın Sefarad Yahudilerle yapmış olduğu maddi-manevi akde de ihanet edilmiştir.
Agora Meyhanesinde uzun bir masada yapılan sohbette Netflix’in Kulüp Dizisinin 2. Sezonun yayına girdiğini, benim gibi bir gezginden öğreniyorum. Dizinin 1.Sezonunu ilgiyle izlemiştim, 2.Sezonun ise yayına girebileceği konusunda bir şüphem vardı, girse dahi 6-7 Eylül Pogromunu olduğu gibi gösterebilir miydi? Bu sorunun etrafında epeyce bir dolandıktan sonra ilk fırsatta dizinin 2.Sezonunu izlediğimde içimden geçen şu oldu; Türkiye atmosferinde cesaretli bir yapım. Neden mi?
BİZANS’IN “AY-YILDIZLI” BAYRAĞI VARDI
Toplumumuza uzun yıllar Tarkan’nın Batı Roma’ya karşı savaşı, Battal Gazi’nin Doğu Roma’ya karşı savaşı, Sezercik’in EOKA’ya karşı savaşı izletile izletile büs-bütün bilinç altımıza bir Rum-Yunan-Roma-Hristiyanlık karşıtı fikir empoze edilmeye çalışılmadı mı? Öyle ki bu filmlerde “Tanrı” sözcüğünü Bizanslı/Romalı karakterlerin kullandığını gören bir kısım, “Tanrı” sözcüğünden nefret etmedi mi? “Bizans” denilince akla sadece “Kahpelik” gelmesi gerektiği empoze edilip, duruldu. “Haç” figürü ise büs-bütün şeytanlaştırılıp, Hilal’in zıttı gibi topluma sunuldu. Oysaki Türk Mizahının “Kahpe” dediği Bizans’ın bir dönem bayrak flamalarından biri de “Ay ve Yıldızdı” .
Türkiye’de bugün Doğu Roma/Bizans “aşağı bir mizah” ile vizyonda, siyasette anlatıla dursun; Eski Yunan’ın, İyon’un, Doğu Roma/Bizans’ın tarihsel abidelerini, antik şehirlerini her sene milyonlarca turist ziyaret etmekte, bu kültür turizmi sayesine milyonlarca dolar Türkiye ekonomisine girmekte ve Doğu Roma/Bizans’ın ölüsü dahi Türkiye ekonomisini ciddi oranda ayakta tutmaktadır.
Tekrardan başa dönersek 6-7 Eylül olayları sonrası hedef alınan sadece gayri-müslim vatandaşların sermayesi, malı-mülkü değil hedef alınan İstanbul’un Hristiyan ve Yahudi, Rum-Ermeni ve Seferad geçmişidir. Varlık vergisine rağmen yaşadıkları toprakları vatan bilen Hristiyan ve Yahudi nüfus için 6-7 Eylül pogromu açıkça “ya kendin gidersin yada canın gider” fikrinin tatbikinden başka bir şey değildir. Netice de bugün İstanbul’da Rum nüfusu 3 bin civarında. Yahudi nüfus 17 bin civarında. Ermeni nüfus ise 50 bin civarında.
Merhum Kemal Karpat Hocanın Osmanlı Nüfusu adlı kitabında 1885 yılında İstanbul’da 236.000 Rum, 162.000 Ermeni, 47000 Yahudi’nin yaşadığı ifade edilir. İstanbul’un 1885 yılında Türk-Müslüman nüfusu ise 597.000 olarak Karpat Hocanın kitabında yer alır. 1885 senesinde İstanbul nüfusunun yarıya yakını gayri-müslim iken, bugün bu oran yüzde 1 dahi değilse İstanbul’un neden otantik-eski İstanbul olmadığı da anlaşılabilir, diye düşünüyorum.
YUNAN DÜNYASININ TERMİNOLOJİSİNE GİRİŞ
Geçmiş satırlarda Yunan/Rum/Grek/Helen/Bizans/Roma sözcüklerini çok fazla kullandım ve kafada soru işaretleri muhtemelen belirdi. Kim Grek kim Yunan kim Helen Kim Romalı Kim Bizanslı yada Bizans mı Roma mı?
Yunan Dünyasını tanımlamak için kullanılan terminoloji de farklılıklar mevcuttur. Bu kimlikler “Helen, Grek, Yunan, Rum” sözcükleridir. Herkül Millas’ın “Yunan Ulusunun Doğuşu” adlı kitabını okuduğumda bu kimlikler arasında tarihsel bir rekabet olduğunu gördüm.
REKABET EDEN İKİ İÇ KİMLİK; HELEN VE RUM
Günümüzde bizim Yunanistan diye bildiğimiz ülkeye Yunanlılar “Helen” diyor ve kendilerini resmiyette “Helen” olarak adlandırıyorlar. “Helen” sözcüğü Hristiyanlık öncesi yaygın bir kimliksel kullanımken Hristiyanlığa geçiş sonrası pagan ve çok tanrılı dönemleri hatırlattığı için “Helen” sözcüğü kullanılmıyor. Ortodoks Kilisesi için “Hristiyan” olmak makbul ve “Helen” olarak tanımlanmak ise günah olarak kabul ediliyordu. 5.yüzyıl Ortodoks Patriği Genadios Skholarios’un “Ben Hellen Değil, Ben Hristiyanım” çıkışı da, Kilise tarafından “ Hellen” kimliğinin yadsındığını ve aşağı görüldüğünü bizlere ifade ediyor.
“Hellen” olarak anılmaktansa “Hristiyan” olarak anılmayı seçenlerin üzerinde durduğu ve sahiplendiği diğer bir kimlik ise “Rum” kimliğidir. Bu kimliğin Yunanca karşılığı “Romios” olup, esasında “Roma İmparatorluğundan” olmayı ifade eden politik temelli bir kimliktir. Ve şimdi burada Roma mı Bizans mı tartışması başlayabilir, diye düşünüyorum.
Tarihsel gerçeklik şu ki, tarihin hiçbir evresinde “Biz Bizans’lıyız” diyen bir millet olmadığı gibi, kendini “Bizans” olarak anan bir devlette hiçbir zaman olmamıştır. Roma İmparatorluğunun Batı yakası düştükten sonra ayakta kalan Doğu Roma İmparatorluğu, 1453 yılında yıkılana kadar kendini “Roma İmparatorluğu” olarak adlandırmış, bu devletin Yunanca konuşan halkı da kendisine “Romalı” anlamına gelen “ Rum” sözcüğünü yakıştırmış ve “Rum” sözcüğü Roma yıkılmasına karşın günümüze değin kimliksel olarak kullanımda olan bir tanım olarak, gelmiştir. Bu bakımdan Ortodoks Hristiyanlık ve Rumluk birbirini tamamlayıcı kimlikler olmuşlardır. Hellen kimliği ise bu iki kimlik ( Rum-Ortodoks) karşısında ki rekabetini 1789 Fransız İhtilali sonrası ısrarla devam ettirmiş, Avrupa’da Hristiyanlık öncesi Eski Yunan’a olan sempatinin etkisi, başta Fenerli Rum Ailelerinin Avrupa tahsili görmüş çocuklarının katkısı olmak üzere Yunan aydınlarınca da benimsenen bir kimlik olarak “Hellen” sözcüğü en sonunda zaferi kazanmıştır, diye düşünebiliriz.
Osmanlı egemenliğinden 4 asır sonra kopulduğunda kurulan devlete; “Hellen” adı verilmiş, “Rum” kimliği ise kabul görmemiştir. Belki de Mora’da bağımsızlık bayrağını açanlar, karşılarında Rum-Ortodoks Kilisesini görmüş olduklarından ve “Rum” kimliğinin Osmanlı ile uzlaşmacı tavrından kaynaklı “Rum” sözcüğüne mesafeli durmuş olabilirler. Netice de Yunan İsyanı patlak verdiğinde, bu isyana ilk karşı çıkanların başında Osmanlı Sultanı ile uyum içinde olan Rum Ortodoks Kiliseleri olmuş ve “Hellenlik” adına başlatılan isyanın, kilise tarafından onaylanmadığını açık bir bildirge ile tüm Rum Ortodoks Cemaati ile paylaşmışlardır.
RUM-ORTODOKS KİLİSESİ, OSMANLI’YI DESTEKLİYOR
1798 senesinde Fener Rum Patrikhanesi tarafından “Pederler Öğretisi” adlı, Fransız İhtilalinden esinlenen “Hellen” hareketine karşı bir bildiri yayımlanmıştır. Herkül Millas bu bildiriyi kimin yazdığına yönelik çeşitli düşüncelerin olduğunu ancak Kudüs Rum Ortodoks Patriği Anthimos, Fener Rum Ortodoks Patriği Gregorios ve Athanasios Parios adlı tutucu aydının bu bildirinin yayımlanmasında rolü olduğunu yazar.
“Pederler Öğretisi” adlı bu bildiri de şu tarz ifadeler kullanılmıştır “…Katolik Batı dinsel bir sapmadır. Batı’da bir şeytan oyunu oynanmaktadır. Bu oyundan uzak kalınız. Şeytan, Batı’da yeni bir sapma, Latin sapması ortaya çıkarmıştır. Bu sapma ile Batı dünyası aldatılmıştır…. Sevgili Hristiyanlar Tanrı, Osmanlı’yı Rum Krallığımız yerine başımıza kral yaptı ve Osmanlı’yı diğer tüm krallıklardan daha iyi bir konuma yerleştirdi. Bu Tanrı’nın istediğidir. Osmanlı’nın düzeninin kaynağı Tanrısal olup, bu düzene karşı çıkılmaması gerekir. Tanrı, Osmanlı ile bize inanç özgürlüğümüzü yaşamamızı bahşetmiş ve Batılılara karşı bir kalkan olmuştur. Osmanlı yönetimi kimi zaman kiliselerimize kısıtlamalar getirse de bu önemli değildir, bu Tanrı takdiridir…”
1798 yılında Osmanlı Rum Ortodoks Kiliselerinde yayınlanan “Pederler Öğretisi” kısacası şunu ifade etmek istiyordu; “Ey Hellen adına bozgunculuk çıkaranlar!!! Bizler, Osmanlı ülkesinde canımız ve malımız, inancımız ve dilimizle güvendeyiz. Tanrı, Roma Devletimizi yıkıp, başımıza Osmanlı’yı geçirdi ve bu ilahi kadere riayet edip, yaşamalıyız. Rum Ortodoks Cemaati ve Kilisesi Batı’dan gelen sapkın-şeytani Fransız İhtilali kaynaklı düşüncelere meyil etmemelidir. Osmanlı idaresine iyi de olsa kötü de olsa itaat edilmelidir. Ve gerçek krallığın Göklerdeki Krallık olduğu bilinci ile Rum Ortodoks Cemaati ve Kilisesinin 4 asırlık Osmanlı idaresi altında ki rahat nizamı bozulmamalı, bozdurulmamalı ve bozanlara da uymamalıyız”
1798 yılında yayımlanan Pederler Öğretisi, Rum ve Ortodoks kimliği arasında eşgüdüm olduğunu hem ifade ediyor hem de “Hellen” adına ortaya çıkanlara ateş püskürüyordu ancak günün sonunda galip gelen Osmanlı nizamının devamından yana olan “Rum-Ortodoks” ikilisi değil, Hristiyanlık öncesi Yunan kimliğine de göz kırpan “Hellen” kimliği oldu, diyebiliriz.
ALMAN TARİHÇİLİĞİNİN UYDURDUĞU BİR KİMLİK; BİZANS
Batı için “Doğu Roma” esasında benimsenmek istenmeyen bir medeniyetti. Batı kendini Latin-Katolik değerler üzerinden var ettiği için 7.yüzyıldan itibaren Latince’den kopan ve Yunanlılaşan/Ortodokslaşan Roma pek makbul görünmüyordu. Batılı tarihçilerde bu karın ağrısı vardı ve Batı Roma’nın çöküşü sonucu ayakta kalan Doğu’da ki Roma’yı, “Roma olarak” kabul etmek içlerine sinmiyordu. Çünkü onlara göre Batı’da yıkılan Roma’nın boşluğunu, Kutsal Roma-Germen Devleti doldurmuştu ve Roma’nın yasal varisi; Konstantinopol merkezli devlet değil, Batı’da Papa’nın taç giydirdiği Kutsal Roma Germen Devletiydi. İşte böyle bir ortamda Alman Tarihçi Hieronymus Wolf, 1557 yılında “Bizans Tarihi” adlı eseri ile “Bizans” ismini ortaya çıkardı. Bu Alman Tarihçi, Konstantinopolis’te (Romalılar öncesi) eski bir Yunan koloni yerleşkesi ismi olan “Bizans” isminden yola çıkarak, Doğu Roma’da yaşayan belki hiç kimsenin hatırlamadığı bir ismi; “Bizans’ı” bir devlet ve imparatorluk olarak tarih sahnesine çıkardı.
GREK KİMLİĞİ VE LATİNLER
Peki ya “Grek” sözcüğü? Yunan dünyasına karşı Latin dünyasının bir intikamı denmeli mi, bilemiyorum. Lakin Latince de “Grek” sözcüğü mecazi anlamda “dolandırıcı” olarak kullanılıyor ve bu nedenle de kendilerine “Hellen” diyenler için “Grek” sözcüğünün batı dillerinde kullanılması istenmiyor. “Grek” sözcüğü İtalya’ya yakın Yunan adalarında mesken bir grup Yunan’ın iç kimlik tanımı olmuş olsa da Rum veya Helen sözcüğü kadar yaygın bir iç kimlik kullanımına ulaşamamıştır. Okumalarımdan çıkardığım kadarıyla bugün İngilizce de “Grek” yerine “Hellen” veya “Hellas” ifadesinin kullanılmasını, Yunanlılar can-ı gönülden ister durumdalar.
İRANİ KAYNAKLI BİR KİMLİK; YUNAN
Peki, “Yunan” ifadesi nereden gelmektedir? Bu sözcüğün kökeni “İyon” sözcüğünden geliyor. Pers Şahı Keyhüsrev ( Kiros) , Daryawes ( Darius) zamanlarında ( M.Ö 500’lü yıllar) Pers orduları, İyon topraklarını ele geçirdiklerinde bu bölgede yaşan Helen halkına “İyonan” demişlerdir. Sözcüğünün sonunda ki “-an” eki İrani dillerde ve Zazaca’da da halen aktif olan bir ektir ve eklendiği sözcüğe; çoğul anlamı veya soybağı ile ilgili aitlik anlamı katar.
İon/İyon+an= İonan/İyonan; Yunanlı, Yunanlılar
Desim+an= Desiman; Dersimli, Dersimliler
Tırk+an= Tırkan= Türkler örneklerinde olduğu gibi…
Bugün Türkçe’de kullanılan “Yunan ve Yunanistan” sözcükleri İrani kaynaklı sözcüklerdir. Ama Helenlerin, kendileri için kullandıkları bir iç kimlik değildir.