Daha önceki yazılarımızda, daha çok üniversite bünyesinde kurulacak olan Alevi Bektaşi Enstitüsü’ne dair skandal senato kararını yayımlamış, Dersim’de kurulu bulunan Tunceli üniversitesinin yönetim kadrosu ile ilgili tespitlerde bulunmuş, bilgilere, belgelere yer vermiştik. Bu yazıda da bu konuya devam edeceğiz.

O makalelerde Dersim’deki üniversitede yer alan yönetici pozisyonundaki kadroların neredeyse tümünün Elazığ menşeili olduğunu, olmasalar bile orada ikamet ettiklerini belirtmiştim. Onlardan biri de Ahmet Zülfü Türkoğlu’ydu. Ahmet Zülfü Türkoğlu Araştırma görevlisi. Lisans mezunu ve alanı da sınıf öğretmeni. Ancak, üniversite rektörü Ubeyde İpek’in danışmanlarından bir tanesi. Elazığlı…

Elazığ 22. dönem AKP milletvekili Abdülbaki Türkoğlu’nun yeğeni. AKP döneminde çıkarılan bedelli askerlik yasasından yararlananlardan biri.  13 Aralık 2010 tarihinde şöyle bir bilgi paylaşıyor: “Kürt meselesi, bir sistem sorunudur. Sistem demokratikleştikçe, normalleştikçe bu tür kronik sorunlar da hal yoluna gidecektir. Kürt meselesinin çözümü için her şeyden önce bir zihniyet ve paradigma değişimi gerekiyordu. Zihniyet değişmeden, yapısal reformlar sistemi dönüştürmeden yatırım yapmakla bu tür siyasi sorunlar çözülemiyor. Ak Parti, işe zihniyeti değiştirerek, bakış açısını değiştirerek başladı.” (Https://www.facebook.com/groups/eren23eren/)

Aynı Ahmet Zülfü Türkoğlu, barış istedikleri için imza kampanyası başlatan akademisyenlere karşı, öncülüğünü Selçuk Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Metin Aksoy’un yaptığı “Akademisyenler Teröre Karşı” bildirisine imza atanlardan biri olarak da çıkıyor karşımıza.  Metin Aksoy, Eğitim-Bir Sen Konya Şubesi’nde düzenlediği basın toplantısıyla duyuruyor bildiriyi ve imza kampanyasını. Bu bildiriye imza atanlar arasında Ahmet Zülfü Türkoğlu dışında, Eğitim-Bir Sen Tunceli il Başkanı Bülent Kar da var. Bildiriye, Tunceli Üniversitesinden yaklaşık 20 kişi imza atıyor. Gerekçeleri şu: “Akademisyenlerin ismini kullanarak uluslararası kamuoyunu ülke içerisindeki operasyonlara müdahale etmeye çağıracak kadar mesnetsiz açıklamalar yapmaya yönelen akademik camiayı kınıyoruz. Bunların bütün akademisyenleri töhmet altında bırakmasını kabul etmiyoruz.” (13.1.2016, htpp://www.yenihaberden.com/selcuk-universitesinden-akademisyenlere-karşı-bildiri-)

Bu danışman, Milli Türk Talebe Birliği Genel Başkanlığı ve Birlik Vakfı kuruculuğu ve mütevelli Heyeti Başkanlıkları da yapan şimdiki TBMM Başkanı İsmail Kahraman’ın laiklik karşıtı söylemlerini de destekliyor. Söyledim ya, kendisi de Birlik Vakfı’nın Tunceli şube başkanı.

Hatırlayalım: İsmail Kahraman, İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü’nde İslam Ülkeleri Akademisyen ve Yazarlar Birliğince düzenlenen “Yeni Türkiye ve Yeni Anayasa” başlıklı konferansta, “Ama Anayasaya inanca göre tasnif edildiğinde bu 82 Anayasası da, 61 Anayasası da dindar anayasalardır. Neden? Resmi tatiller, Kurban Bayramı, Ramazan Bayramı’dır. Din dersleri mecburidir ve inanca dayalı bir yapısı vardır. Yani seküler değildir, dindar anayasadır. Laiklik tarifi de ona göre olmalıdır. Laiklik bir kere yeni anayasada olmamalıdır….” Diye konuşmuştu. (13 Nisan 2016, Sözcü.com.tr.)

Toplumumun önemli bir bölümünün tepki gösterdiği bu açıklamayı Tunceli Üniversitesi’nin Rektör danışmanı Ahmet Zülfü Türkoğlu, hemen beğenmeyi ihmal etmiyor, paylaşıyor kişisel hesabından:

“(…) TBMM Başkanı ve Birlik Vakfımızın Kurucular Kurulu Başkanı İsmail Kahraman İstanbul Üniversitesindeki ‘YENİ TÜRKİYE VE YENİ ANAYASA’ konferansı münasebeti ile görüşlerini kamuoyu ile paylaşmıştır. Muhterem Başkan, konuşmasında Yeni Türkiye için çok önemli konulara değinmiş, fikirlerini ifade etmiştir.

(…)

TBMM Başkanımızın konuşması Milletimizin talepleri ile uyumludur. Karşı olanlar milletin ve değerlerinin karşısında olanlardır.

TBMM Başkanımız İsmail Kahraman’ın konuşmasındaki fikirlerini destekliyoruz.

Milletimize ve Kamuoyuna saygı ile arz ederiz. 30.04.2016”

Ahmet Zülfü Türkoğlu’nun bu metni paylaşması, hem de Tunceli Üniversitesi Rektörü’nün danışmanı görevindeyken paylaşması gerçekten de vahim bir durumdur. Halen aynı görevde bulunması, Tunceli Üniversitesi’nin, yani Rektörlüğün de bu görüşü paylaştığını gösteriyor.

Türkoğlu’nun, rektör Ubeyde İpek ile Ankara’da TBMM başkanı İsmail Kahraman’la görüşmesi de yerel basında yer almıştı bir süre önce…

Tunceli üniversitesi rektörlüğü, Türkoğlu’nun paylaştığı bu metin hakkında şimdiye dek bir açıklama yapmadı. Yapar mı, sanmıyoruz…

Peki, bu kişi başka ne iş yapar?

Türkoğlu, bir araştırma görevlisi olmasına karşılık, alanı sınıf öğretmeni. Ancak yürüttüğü dersler şunlar: Güzel Konuşma ve Diksiyon, İlk Yardım, Halkla İlişkiler, Sağlık Hizmetlerinde İletişim, Tıbbi Dökümantasyon. 

Bir diğeri olan Eğitim-Bir Sen İl başkanı ise, Yrd. Doç. Bülent Kar… Alanı, Zootekni… Ancak onun da yürüttüğü dersler şunlar: Tıbbi Dokümantasyon (hastane uygulamaları), Sağlıkta İletişim, İş Sağlığı ve Güvenliği, Protokol Bilgisi, Ofis Programları…

Bir başkası Ekrem Akbulut. O da Yrd. Doç… Alanı Biyoloji ama yürüttüğü dersler de şunlar: Hastalıklar Bilgisi, Fizyoloji, Terminoloji, Halk Sağlığı, Sağlık Hizmetlerinde Kalite Yönetimi Standartları…

Yine bir diğeri Seher Mamur… Açıköğretim mezunu… Ancak o da Çocuk Gelişimi Bölümü Çocuk Hastalıkları dersini yürütüyor.

Başka biri de Mustafa Kızılkoca… Coşkun Kökel… Şu skandal “Alevi Bektaşi Enstitüsü’nün kurulması hakkındaki  metni kaleme aldığı iddia edilen…Onu biz şimdi değil, sonraki zamanlarda yazacağız, nerelerde neler yaptığını…

Bu listeyi daha da uzatabiliriz.  Hatta bu ilişkilerin içinde olan Dersimliler’den bile söz edebiliriz.

Ama oysa bu alanda master yapmış ve doktorasını tamamlamış başka isimler var. Alanı Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları hemşireliği olan isimler var. Bütün bunlar, görmezden geliniyor. Zaten kadrolaşma da böyle olmuyor mu?

Bu işler artık öylesine ayyuka çıkmış durumda ki, dava konusu bile oluyor.  Örneğin 01.04.2016 tarihinde üniversitenin web sayfasına bir ilan konuyor. “Tarih Bölümü Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Anabilim Dalı”na bir adet yardımcı doçent ilanıdır bu. Ancak bu ilana şu şart ekleniyor: “Türkiye Cumhuriyeti tarihi alanında doktora yapmış olup Osmanlı Devletinde silah sanayi konusunda çalışmalar yapmış olmak.”

Tarih bölümü için bu ilan verilirken, anlıyoruz ki ne bölüm başkanı ile ne de bölümden başka öğretim üyesiyle bir görüşme de yapılmamış. Oysa “bir bölüm başkanının bölümdeki her faaliyetin verimli yürütülmesinden ve kaynakların etkin kullanılmasından sorumlu olduğu göz önüne alındığında, bölüm başkanlığına ve bölüm kuruluna görüş sorulmadan üstelik bir kişiyi tarif eder nitelikte ilan verilmesi işlemi 2547 sayılı yasaya, akademik teşkilat yönetmeliğine, yükseköğretimin amacına ve kamu yararına açıkça aykırı”dır.  Üstelik bölüm başkanı bu ilandan sonra rektörlükten randevu istemesine karşın, görüşme talebi bile kabul edilmemiştir.

Bölüm başkanı Candan Badem, ilanla ve işlemle ilgili şöyle diyor:  “İlan edilen Tarih Bölümü Türkiye Cumhuriyeti Anabilim Dalına aranacak yardımcı doçent kadrosu ilgili olarak; ilan şartı olarak belirtilen, “Türkiye Cumhuriyeti tarihi alanında doktora yapmış olup Osmanlı Devletinde silah sanayi konusunda çalışmalar yapmış olmak” şartı hem kendi içinde çelişkili hem de somut bir kişiyi tarif eder niteliktedir. Kendi içinde çelişkilidir çünkü TC tarihi anabilim dalı kadrosuna alınacak bir yardımcı doçentten Osmanlı tarihinin spesifik bir alanını çalışmış olmasını istemenin bilimsel bir gerekçesi yoktur.  İlan objektif, denetlenebilir olmaktan uzak ve adrese teslim olduğu gibi, bölüm ihtiyaçlarından da uzaktır. Halihazırda sadece beş öğretim üyesi bulunan bölümde ilanda belirtilen spesifik konuyu çalışmayı gerektirecek bir durum yoktur. Ayrıca bu konunun ilimizin tarihiyle de bir ilgisi yoktur. Cumhuriyet tarihi anabilim dalına alınacak bir yardımcı doçentten asgari koşul olarak Cumhuriyet tarihi alanında çalışmalar yapmış olması istenmesi gerekirken, ilanda Osmanlı tarihi çalışmış olması istenmektedir. Bu durum akla mantığa ve kanunun ruhuna aykırıdır”

Doç. Dr. Candan Badem, ayrıca “İdari makamların sadece kendilerine özel çıkar sağlamak amacıyla değil, üçüncü kişilere özel çıkar sağlamak amacıyla yaptığı işlemler de yetki saptırmasıyla sakat işlemlerdir. İdare hukukunda idarenin kamu yararı amacına yölenmesi gerekir.  (…)

İlan açıklamaları incelendiğinde, subjektif koşulları içerdiği, her durumda ‘Objektif’ ve ‘Denetlenebilir’ olma kıstasından uzaklaştığı, üstelik 2547 sayılı yasada yer alan ‘Bilimsel Kaliteyi Arttırma’ amacı ile de çeliştiği kamu yararına hizmet etmediği görülmektedir. Zira ilanda verilen şartlar, Tunceli Üniversitesi İİBF İktisat Bölümü İktisat Tarihi ABD araştırma görevlisi Ersoy Zengin’i tarif etmektedir. Nitekim Ersoy Zengin’in Cumhuriyet Tarihi üzerine hiçbir yayını olmayıp, bilakis doktora tezi ve iki makalesi Osmanlı Tarihi üzerinedir. Cumhuriyet Tarihi Anabilim Dalına alınacak adaydan Osmanlı Tarihinde silah sanayi üzerine çalışma yapmış olmak şartını beklemenin akılla, bilimsel kaliteyi arttırmayla ve bölümün ihtiyaçlarıyla ilgisi yoktur.”

Oysa 2014 tarihinde bu kadro için 2015 yılı Ağustos ayında yapılan bir başvuru var. Bu başvuruyu yapan akademisyen 2014 yılında tam da konuyla ilgili olarak, Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü’nde doktorasını tamamlamıştı.

Rektörlük, Alevi olan bu akademisyenin önünü kesmek için alanında duyurduğu ilanda “Osmanlı Devletinde silah sanayi konusunda çalışmalar yapmış olmak” ibaresini koymuş. Böyle olduğu için de açılmış olan ilana bir tek Ersoy Zengin isimli biri başvurmuş ve bu göreve de o getirilmiş. Böylelikle açılan kadroya başvurmak isteyen, bu alanda doktorasını tamamlamış adayların başvuruları da engellenmiştir.

İşte kadrolaşma, dışlama, ayırımcılık böyle yapılıyor… Üstelik bu, daha buraya aktardığımız.

Biz bilgileri vermek, kadrolaşma belgelerini yayınlamak yerine üniversitenin yönetiminden sorup yanıt bekleyelim:

Tunceli Üniversitesi Rektörlüğü, verdiği kadro ilanlarını, bu ilanlara gelen başvuruları, kimlerin nasıl bu kadrolara alındığını, kimlerin neden bu kadroya alınmadığını öncelikle açıklamalıdır.  Çünkü gelen bilgilerde, verilen ilanlara, alanlarında hakikaten yeterliliği olmasına karşın, siyasi kaygılarla hareket edilerek hiçbir yeterliliği olmayanların üniversiteye alındığı belirtilmekte.

Üniversite, alanında yeterliliği olmasına karşın neden bazı akademisyenlerin kendi alanlarındaki derslere girmediğini, giremediğini ancak yeterliliği olmamasına karşın neden başka kişilerin bu derslerde görevlendirildiğini de açıklamalı… Üniversite yönetimi göstermelik olarak aldığı birkaç kişinin dışında neden Dersimli ve Dersim dışından gelen Alevi akademisyenleri dışlamaktadır?  Örneğin, üniversitede kaç Dersimli ve Alevi akademisyen vardır? Kaç kişi üniversiteye başvurmuş, kaçı alınmış, kaçı hangi gerekçeyle göreve başlatılmamıştır?

Tunceli Üniversitesi, gelen tepkiler üzerine Alevi Bektaşi Enstitüsü’nün kuruluşunu hayata geçirmiş midir? Tepkiler üzerine, bu konuda yayınlanan metnin taslak olduğu öne sürülmüştü… Taslak olmayan metin ne alemde?  Burada görevlendirilenler kimlerdir? Bu enstitünün amacı nedir? Kuruldu ya da kurulacak ise, burada Alevilik ve Bektaşilik çalışan kaç kişi var, bunların daha önceki çalışmaları nelerdir?

Dersimliler, burada bilimsel ve bağımsız çalışma yapan üniversite istemektedirler. Bu, donanımlı, yeterli kadrolarla yapılabilir ancak… Bazı kaygılar güdülerek burada üniversitenin varlığını devam ettirmesi büyük tartışmaları beraberinde getirecektir. Böylelikle de büyük bir sorun haline gelecektir.

Biz, yine tekrar ilimizin milletvekillerini de göreve çağıralım. Bu kez, sadece rektörü değil de özellikle haksızlığa uğrayanları dinleyeceklerini, mağdur olanları “bekleyin geleceğim” diye bir vekilimizin bekletmeyeceğini umuyoruz. Yoksa bu ilin, bu vekillerle de, özellikle bir tanesi ile tamamen bağı kopmuş olacaktır.  Bu durum onun mensup olduğu partiye sadece oy verenlere değil,  tüm kesimlere Dersim’de yeniden değerlendirme, sorgulama hakkı verecektir.

Bir de Üniversitede görevli olan Dersimliler var… Bu arkadaşlarımızın da neler yaptıklarını, neler söylediklerini, neler yazdıklarını, nasıl davrandıklarını okuyoruz. Burada tek tek yazmanın bir anlamı yok… “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” düşüncesi içerisindeler şimdi... Oysa bunu sadece bugünkü konumlarını korumak için yapmaktadırlar. Bu arkadaşlarımızdan haktan yana, haklıdan yana tavır koymalarını, ilimizin önemli kurumlarından biri olan üniversitede bir takım işlerin dönmesine, ayrımcılık yapılmasına izin vermemesini, gündeme getirmesini bekliyoruz.  

Dersim’in “önde gelen” kesimi, kişileri için de aynı şey geçerlidir.  “Dersimli olmak”, “Alevi olmak”la övünenlerimizin, bunu söyleyen, yazıp çizenlerin de bu konulara değinmeleri, seslendirmeleri gerekiyor artık. Biliyoruz ki bütün bu olup bitenlerden haberleri var.