Eskiden nüfus sayımlarında bütün ülke, hafta sonu, Pazar günü, yasak kapsamında eve kapatılırdı. Belli saate kadar, görevlilerin dışında, kimse sokağa çıkmazdı. Eğlenceli olurdu. Her aile sayımı yapacak memurları beklerlerdi. Memurlara ikramda bulunmak isterlerdi. Aile bireylerinin bütünüyle bir arada olması da eğlenceli olurdu. O, zamanlar, bulmaca kültürü fazla olmadığından, başka oyunlar oynanırdı. Televizyon icat edildiğinde de hep birlikte televizyon, filim izlenirdi.
DERSİMİN, renkli simalarından, sevilen rahmetli ŞEYH HÜSEYİN vardı. Yine bir sayım gününde, sokağa çıktığında, kimseyi bulamaz. Sokaklarda in cin top oynamaktadır. Hızlı adımlarla, sokakları dolanır. Kimseye rastlamaz. Çarşı içindeki karakola gider. Bu insanlara, ne yaptınız. Hepsini kırdınız mı? ‘Der. ŞEYH HÜSEYİNİ tanıyan polisler, gülerler. Kendisine, çok sevdiği ağzından düşürmediği sigara, çay ikram ederler. Korkma hepsi evlerindedir. Derler. İnsanlar sokağa çıkıncaya kadar sokaklarda söylenir. Gezer.
CORONA CANAVARININ, insanları evlerine hapsettiği gün, sokaklar, caddeler, ıssız bon boştu. Sokakları mesken edinmiş Köpekler, kaldırımların dışında, caddeleri de mesken etmişlerdi. İnsansız, arabasız, sokaklarda, pek şaşkın değillerdi. Aksine keyifleri yerindeydi. İnsanlara yakından alışmış siyah kargalar, şaşkın gibilerdi. Issız. Güneşli sokaklarda değillerdi. Ağaçların, çatıların tepesinde, durmadan ötüyorlardı. Belki de çağrıda bulunuyorlardı. Aralarında birbirilerine soruyorlardı.
MAMEKİ PARKI DA şaşkındı. Hafta sonu olmasına rağmen ziyaretçisi yoktu. Güneş, parkı bir o kadar daha gezilir kılmıştı. Yine de kimsecikler yoktu. Siyah kargalar, köpeklerin etrafında inip kalkıyorlardı.
SEYİT RIZA PARKIDA, kimsesizdi. Köpekler, orda da, yerlere uzanmış, güneşin tadını çıkarıyorlardı. GÜRAYLA konuştum. ÇORONA CANAVARININ, dünyayı nasıl esir aldığını anlattım. Onu çok sevdiğimi, özlediğimi söyledim. SEYİT RIZADA, sessizliği merak ediyordu. Her zamanki gibi çevresinde birlikte fotoğraf çektirenleri, sevenleri, kimsecikler, yoktu. O, da, şaşkındı.
Şehrin sessizliğinde, MUNZUR UN sesi her yerden duyuluyordu.
ŞEYH HÜSEYİN DE şaşkındı. Yanı başındaki minibüs yolcu durağında yazıhanesinde de kimsecikler yoktu. Eskiden yaptığı gibi gidip karakoldan soramadığı için şaşkınlıkla çevreyi izliyordu.
Sokakları, yaşamı, adeta boğmuş, arabalar yoktu, arabaların, sınırlı sayıda olduğu günlere dönüp baktım.60 lı yıllardı. Lisedeydim. Şehrin burunlu tek bir otobüsü vardı. Sabahleyin şehir halkı, merasimle Elazığ a yolcu ederdi. Elâzığ’dan, akşam dönmesini de, heyecanla merakla beklerdi.
Sonbaharın, sarı ağırlıklı örtüsü, ıssız, insansız şehri, renkli bir tablo gibi süslemişti. Sokaklarda, caddelerde, ÇORONODAN, arabalardan korkusuzca, maskesiz, yürümek, bir özlemi yaşamak gibiydi.
CORONA def olup gittiğinde bu özlemi bütün, insanlık birlikte yaşayacak, paylaşacaktı.
O günlerde gelecektir.
İNSANSIZ SOKAKLARDA
Fikri TAŞ
Yorumlar