Yurt dışında Fransa’da yaşıyordu. Uzun yıllar çalışmıştı. Yaşı ilerlediği gibi maddi birikimi de o ölçüde artmış. Büyümüştü. Artık memleketine DERSİME, dönmek istiyordu. Modern dünyadaki, yaşamdaki, özlemlerini,  beklentilerini, büyük ölçüde gidermiş olmalıydı. Şimdilerde de memleket özlemini gidermek, memleketine yararlı olmak istiyordu.
  Seçim sonrası mevsimin başında, telefonla aradı beni, “Hocam yılların emeğini, birikimini, memleketimde, DERSİMDE, değerlendirmek istiyorum. Bana yardımcı olun” dedi. “Böyle memleket sevdalısı bir hemşerimiz, gurbetçimiz başımızın tacıdır” dedim.
   Biz araştırmamızı, hazırlığımızı yaparken, o da orada, hazırlık yapmaya çalışmış. Yaklaşık 2 milyon Euro’luk birikimini ülkemizdeki, Türkiye’deki bankalara transfer etmek isterken, ülkede başlayan kardeş kavgası, akan kan, hemşerimizi, korkutmuş. Gelmekten vazgeçirmiş.
   Aradı beni, “Hocam, bu ortamda bu şartlarda göze alamam, akan kanın durmasını, suların durulmasını, ortamın düzelmesini, bekleyeceğim” dedi. “Haklısın. Yapmak istemeyen, gelmek istemeyen, herkes, senin gibi haklıdır” dedim.
  “Bunu yapanlar Allah’ından bulsun, hocam” dedi.
    Yalnız o değil, ülkeyi yangın yerine döndürenlere, sokakta kahvede, televizyon başında hemen her yerde, herkes, beddua ediyordu.
    Bunları yazarken, bir hukukçu arkadaş geldi. Ne yazdığımı merak etmişti. Konuyu açınca Üzgün, umutsuz bir ifadeyle, “Ülkemize yazık oldu. Bir zamanlar, Ortadoğu ülkeleri içinde, laik, demokrasi ile yönetilen hukuk devletimizle övünürdük. Uygar ülkelerle bütünleşeceğimizi umardık. Beklerdik. Şimdi hepsi hayal oldu. Ortadoğu ülkelerinden farkımız kalmadı. Bu gidişle onların gerisine düşeceğiz. Komşularımızın hepsi ile kavgalı olduk. Dünyada itibarımız kalmadı. İçte bin yıl birlikte yaşamış, kardeş sayılan halkları birbirine düşman ettik. Vatandaşlık, komşuluk bağlarını kopardık. Yok ettik. Ülke kan gölüne döndü. Devlet baba, Devlet baba, olmaktan çıktı. Vatandaşlarına, oğullarına, eşit davranmaktan vaz geçti. Devlet olanakları, tek taraflı, bir partinin, bir zümrenin, bir kişinin, emrine hizmetine, sunuldu. İnsan hakları, hukuk yok edildi. Askeri rejimlerde, sıkıyönetim koşullarında bile bu kadar taraflı, adaletsiz hukuk, görülmemişti. Ülke, parlamenter demokrasinin kurallarına göre yönetilmiyor. Demokrasinin temel taşı çoğulculuk ilkesi, halk iradesi yok edilmiş. Ülke, tek kişi tarafından yönetiliyor. Milletvekillerini halk belirlemiyor. Tek kişi belirliyor. Cumhuriyeti, demokrasiyi, korumakla sorumlu, tarafsız olması gereken Cumhurbaşkanı, Anayasayı, yasaları, bir kenara itmiş. Taraflı, ülkeyi yönetmektedir. Demokrasilerde, parlamenter rejimlerde, ülkeyi yönetmekle sorumlu Parlamento hükümet, yetkisiz, pasif bir konuma getirilmiştir. Bu yıkımla, ekonomi giderek kötüye gitmektedir. Halk, emekliler, çalışanlar, her geçen gün yoksullaşmaktadırlar. Demokrasinin kurallarıyla, halkın iradesiyle iktidar olanların, İktidar uğruna, bir ülkeyi, bir hukuk devletini, yakmaya, yıkmaya, değer miydi?” dedi.
  “Değmezdi” dedim.
   ARYA
  Ablası ROŞFERLE, kavga eden 4 yaşındaki ARYA, kaşlarını çatarak geldi “Küstüm” dedi. “Gelin barıştıralım sizi” dedim. “Yok. Barışmam” dedi. ARYAYI izleyen büyük annesi, acı bir gülümsemeyle “Koca devlet barışmak istemiyor, barıştan kaçıyor. ARYA, niye kaçmasın ki, ARYAYA ne diyeceksin ki” dedi.
   “Haklısın” dedim Hanıma.