Öğretmenlik mesleğinin otuz, otuz beş yıldır nasıl itibarsızlaştırıldığını, asıl işlevinden uzaklaştırıldığını görüyoruz. Bundan önceki dönemlerde öğretmenlik değiştirici ve dönüştürücü bir işleve sahipti. Öğretmenin söyledikleri dikkatle dinlenir, önerileri çok değerli bulunurdu. Öğretmenler hem bilgi yönünden, hem de kültürel birikim açısından donanımlıydı. Neredeyse bütün öğretmenler kitap, dergi ve gazete okurlardı. Bir insanın cebinde gazete varsa, onun öğretmen olduğunu düşünürdünüz. Birçok insan öğretmenlere akıl danışır, onların değerli bilgilerinden yararlanırdı.
Şimdi durum çok farklı, ekonomik sıkıntılar onları daha güzel bir dünya arayışından uzaklaştırmış durumda. Oysa öğretmenlik mesleği umutlu olma, ileriyi görme, insanı her yönüyle geliştirme mesleğidir. Bunu gerçekleşebilmesi için öğretmenlerin günün koşullarına uygun, mesleğini yerine getirebilecek ekonomik yeterliliğe sahip olması gerekir. Ekonomik sıkıntılar içerisinden debelenen bir insanı n rahat olması, kendini geliştirmesi mümkün değildir. Bu nedenle yaşam koşullarının düzeltilmesi son derece önemlidir. Bu meslek hiçbir mesleğe benzemez, kendine göre giderleri vardır. Bunları karşılayarak daha iyi bir eğitimci olabilir, kaygılardan uzak yaşayabilir.
Eğitim-İş’in araştırmalarına göre on öğretmenden yedisi mesleğinde rahat değil, yüzde73’ü aldığı ücreti yetersiz buluyor. Türk-Eğitim-Sen’in araştırmasına göre öğretmenlerin yüzde 89’unun borçlu, yüzde 6’sinin ise tükenmişlik sendromundan yakındığını ortaya koyuyor. Eğitim-Sen de buna benzer birçok broşür yayınlayarak öğretmenlerin durumunu açıkça ortaya koymuştur.
Bütün bu araştırmalar gösteriyor ki otuz, otuzbeş yıllık bir sürede öğretmenlerin yaşam koşullarının nasıl düştüğünü anlıyoruz. Bu geçen zamanda kamusal eğitimden, neoliberal eğitime geçişin yarattığı sıkıntıları görebiliyoruz. Öğretmenlikte yaşanan dönüşümün neoliberal politikaların sonucu olduğunu anlıyoruz. Neoliberalizm kamu anlayışını yok ederek çalışma yaşamını esnekleştirmiş; kadrolu çalışma, ücretli çalışma gibi düzenlemeler yapılmıştır. Bu düzenlemeler çalışanlar arasında birliği bozmakta, hak kayıplarına yol açmaktadır.
Eğitimdeki dönüşüm bilgiye ulaşma ve eğitim alma hakkına yönelik sıkıntıları da beraberinde getirmiştir. Bilgiye ulaşmanın bunca çeşitlendiği günümüzde okulların yeterli olmadığı düşünülüyor. Okulların dışında da bilgi kaynaklarına ulaşılabiliyor. Bu nedenle öğretmenlik mesleğinin farklı bir yöne girmesi, daha yaratıcı alanlara yönelmesi gerekir. Buraya yönelebilmesi için öğretmenin yeterli kaynaklara sahip olması gerekir. Öğretmen her yönüyle kendini geliştirecek, günün koşullarına uygun kültürel birikime sahip olacak.
Bir zamanların dönüştürücü ve değiştirici öğretmeninin yerine sınav hazırlayıcı, değişen teknolojik gelişmelerle birlikte akıllı tahtalar ve değişik eğitim materyallerinin bir dişlisi haline gelmiş görünüyor. 1980’den bu yana eğitimde niteliksizleşme, öğretmenlik mesleğinde sıradanlık yaşanmaya başlandı. Giderek öğretmene saygınlığın azalmasının yolu da açıldı. Çevremizde, her yerde öğretmenliğe küçümseyerek bakanlar çoğaldı. Bu azalan saygınlığı tekrar geri almanın yolu eğiticilerin de kendisini çok iyi eğitmesinden, yetiştirmesinden geçiyor.
Ahmet Yıldız’ın “Öğretmenliğin Dönüşümü” adlı kitabı ( Kalkedon Yayınları ), Orkun Saip Durmaz’ın Emek Süreci ve Yeniden Proleterleşme alt başlığıyla yayınlanan “Öğretmen Olmak” (Notebene Yayınları ) adlı kitapları günümüzde öğretmenliğin durumuyla ilgili çok değerli bilgiler sunuyor. Bu alanda yapılmış araştırmaların en önemlilerinden denilebilir. Bu kitapları okuduğumuzda öğretmenlik mesleğiyle ilgili çok şey öğreneceğiz, öğretmenlik mesleğini daha yakından tanıyacağız. Bu alandaki yayınları okumak mesleğimizin gelişimi, karşımıza çıkan zorlukları aşabilmemiz açısından çok önemli. Eğitimin gelişmesi biraz da okuyan, araştıran, soru soran insanlar olarak yetişmemizden geçiyor. Bu kitaplarda öğretmenlik mesleğiyle ilgili sorunları, sıkıntıları, çözüm yollarını görebileceğiz.