Mevsim, paslı bir yalnızlık gibi soluyor. Gözlerimiz ise karlı bir vadi gibi uzanıyor mevsimin beyazında. Üşüyoruz ve adeta kış yüreğimize oturmuş gibi. Zaman ise söyleştikçe içimize akan yel gibi, mevsimin beyazıyla örtmeye çalışırken yüreğimizi, sen Dersimsin; Tarihin göğsünü yırtarcasına tutunan coğrafyasın.
Şimdi zaman sözlerin daraldığı soğuklarla beladadır başın. Ömrünü tatlı tatlı kemiren ürperişlerin karanlıklarında buz tutmuş mevsimleri yaşıyorsun. Yarım düşlerin bile ayak dirediği bu mevsimde, yüreğini ısıtmaya, yaşamın dibindeki düşlerini tutsak düş iklimlerinin boşluğundan alıp sınırsızlığa uğurlamaya çalışıyorsun. İç çekişlerini duyuyorum senin. Acıyı delerek yaşıyorsun. Yaralı tarihinin sesleri, alnımıza ıslak bir öpüş olarak konuyor.
Çığlıklarının öyküleştiği, şiirleştiği ve yarım bırakılan masalların yüreğimize acı düşürürken, adını anmak bile mutluluk olarak beliriyor her söylenişte dudaklarımızda.
Sen Dersimsin. Ateşin bağrındaki topraklar. Şimdi zaman depreşen yaralarından öpüyor. Senki acının bütün türevlerini tadansın; bir yanın ayrılığa, bir yanın ölüme düşmüşken, soluk rakamların oluşturduğu tarih (1938) hala bağrında bir yara olarak durmuşken, dağların efkarlı, toprağın ölümlere armağan ettiğin bedenlerle doludur.
Ey Dersim; yangınlar içmiş, kıyımlar görmüş bir tarihten geliyorsun. Hiç kimse zulümleri anlatamaz sana. Hiç bir özür ağıtlarında yürek yakan yaşanmışlıkların karşılığı olamaz. Ve hala ihaneti ve hasreti kovulmamış gibi duran korkularını hiç bir kimlik saklayamaz. Sen Dersimsin, pepukların sesi hala ağıtlarında canlıdır. Hala oğulların ve kızların belirsiz sürgünlerdeyken, kimse anlayamaz, açıklayamaz hasretin ne olduğunu.
Oysa şimdi, bulutların mevsime uymuş. Bulutların gri ve dağların omzunda asılı bir yük duruyor. Mevsim beyaz giyinmiş, ayazlarla sevişiyor adeta toprakların. Orman üşüyor, dağ üşüyor ve yeşilin özlemiyle kanıyor Munzur vadisi. Ağaç dalları yüce bir sevgiyle öpüşüyor esen yel ile. Keklik sesleri bu aşkları müjdeliyor etraftaki diğer canlılara. Mavilikler göğü ters çevirmek için sırasını bekliyor sabırsızca.
Yani sevinçle acının, geçmişle geleceğin, zulüm ile masumluğun tanığısın. Koynunda yatan hayatların çığlıkları sinmişken dağına, ağacına ve bütün toprağına, şimdi mevsimin çalımından geçilmiyor. Gölgelerini sermek için sabırsızlanan meşe ağaçları usandıran gök maviye göz kırpıyor. Dağlar, ovalar yeşilin bütün tonlarını siparişe hazırlanıyor, kışın inadına.
Ne de olsa kışın sonu bahardır.
Hüseyin KAYA