31 Mayıs 2016 Salı akşamı Denizli "19 Mayıs İlkokulu, Konferans Salonu'’nda bir "Şiir Dinletisi'' yapıldı. Kömürcüoğlu Ortaokulu öğrencilerinin ve öğretmenlerinin gerçekleştirdikleri bu etkinlik bir sanat şölenine dönüştü. Öğretmenlerin sanat danışmanlığında yapılan bu etkinlik, güzel bir ses getirdi. Öğrencilerle birlikte öğrenci velilerinin neredeyse tamamı bu etkinliğe katıldı. Salon tıklım tıklım, ağzına kadar doluydu. Türkçe, Matematik , Fen Bilgisi ve Beden Eğitimi öğretmenlerinin de şiir okuyarak katkıda bulunmaları etkinliğin önemini daha da arttırdı. Dinleyiciler olumlu tepkilerini gülümseyerek ve alkışlarıyla gösterdiler. Derslerin dışında bu tür etkinliklere zaman ayrılmasının ne denli önemli olduğunu, öğrencilerin sanatla buluşturulmasının, dersleri yavanlıktan kurtaracağını söylediler.
Dinletide tanınmış, değerli , sanatında usta şairlerin şiirleri okundu. Öğrenciler gayet güzel bir şekilde şiirleri okudular, salondaki dinleyiciler alkışlarıyla desteklediler. Etkinlikte görev alan öğrenciler, profesyonel sanatçılar gibi işlerini güzel yaptılar. Şimdiye kadar hep ders çalışan bu çocuklar, şiir dinletisindeki yetkinlikleriyle göz doldurdular.
Nazım Hikmet'in, Can Yücel'in, Bedri Rahmi'nin, Ataol Behramoğlu'nun ve Cahit Külebi'nin şiirleri fon müziği eşliğinde seslendirildi. Görevli öğrenciler el kol hareketleriyle, sahnede yürüyüşleriyle, mikrofonu tutuşlarıyla, seslerini düzgün kullanışlarıyla sanat alanında da başarılı olabileceklerini gösterdiler. Kendine güvenen, işini iyi yapan sanatçı duruşlarıyla sahneden inişleri görülmeye değerdi. Derslerle sanatsal çalışmaların birlikte yürütülmesi öğrencilerin enerjisini daha da çoğaltacak, öğrenme ve bilme isteklerini arttıracaktır.
Yeterli derecede ders çalışmayan, haylaz diye düşündüğümüz öğrencilerden biri "Gelecek yıl ben de katılacağım bu çalışmalara" dedi. Öğrencinin bu söylediklerinden gönendim; hep biz öğretecek değiliz ya ben de ondan bir şeyler öğrendim. Derslerle sanatsal çalışmaları birlikte yürütmek, öğrencilerin hayata tutunmalarını kolaylaştıracaktır. Her öğrencinin yapabileceği bir şey vardır; önemli olan bu eğilimleri görebilmek, onları sanatla buluşturmaktır. Öğrenciler bu yolla kendilerinin değerli olduklarını anlayacaklar, uygun ortam bulduklarında gelişmelerinin mümkün olduğunu göreceklerdir.
Haylaz diye bir kenara ittiğimiz öğrenciler de ''Şiir Dinletisi''ni ilgiyle izledi. Okul ortamında her öğrencinin yapabileceği bir şey vardır. Bunu keşfetmek, onların kendileri olmalarını sağlamak sorumluluğuyla karşı karşıyayız. Her öğrencinin yeteneklerinin , eğilimlerinin farklı olduğunu düşündüğümüzde, başarı şansları fazla, gelişme olasılıkları yüksektir. Öğrencileri sadece bilgi depolayabileceğimiz varlıklar olarak görmeyelim. Öğrencileri tek yöne odaklanan, sınırlanmış insanlar olarak değil de çok yönlü gelişmelerinin yolunu açtığımızda kendileri bir şeyler yapabildiklerinde, bağımsız kişiliklerini ortaya çıkardıklarında ''başardık'' diyebiliriz. Onları, sistemin yarattığı acımasız yarışma çarkının içinden; ancak sanatın desteğiyle çıkarabiliriz.
Dersten başka bir şey düşünmeyen öğrenciler başarılı olabiliyorlar ama sanatın güzelliğinde yıkanmadıklarında, hayata bütünlüklü bir şekilde bakamadıklarından, hep bir yanları eksik kalıyor. İnsan bir daha ele geçmeyecek olan çocukluğunu da yaşamalıdır; o kurstan o kursa koşan, Cumartesi ve Pazarları bile olmayan bu çocukların, kendileri olmaları için hiç zaman kalmıyor. Çocukların yaşamını hep büyükler planlıyor, tabi sonuç hüsran oluyor. Çocuğu dinlemeli, onun da görüşlerine değer verdiğimizi göstermeliyiz. Günümüzde bir çok aile bu karmaşayı kendi içinde yaşıyor.
Başarıya mahkum bu çocuklar bir süre sonra mutsuz, bezgin, kendine güveni olmayan insanlar olup çıkıyorlar. Başarılı dediğimiz çocuklar neye göre başarılı, kime göre başarılı, başarı denince ne anlıyoruz? Bu sorulara vereceğimiz yanıtlar önemlidir. Sanatın dışında kalan, başarılı dediğimiz çocuklara bir bakalım; bencil olduklarını, kendilerinden başka kimseyi düşünmediklerini, dayanışma duygusundan yoksun olduklarını görüyoruz. Bu şekilde yetişen çocuklarda paylaşma, dayanışma, acıma, bilmekten doğan sevinci göremezsiniz. Gülüşlerinde bile bir ısırıcılık vardır. Kupkuru bireyler yetişiyor , kasıntı bireyler ortaya çıkıyor. Oysa biz cıvıl cıvıl, yaşama sevinci olan, geleceğe güvenle bakan insanlar istiyoruz. Sanatla büyüyen, sanatın ışığını içinde hisseden çocuklar, yaşamda olup biten hiçbir şeye kayıtsız kalmazlar.
Çocuklarımız tiyatroya, sinemaya, konsere gitmeli; şiir okumalı, öykü okumalı, hayata bilimsel ve eleştirel bir gözle bakabilmelidir. Ancak o zaman hayattan korkmaz, karşısına çıkan zorlukları nasıl alt edebileceğini bilen insan olurlar. Çocukları hayatın dışında tutuyoruz, onlara hiçbir iş yaptırmıyoruz, her şeyi hazır olarak önlerine koyuyoruz. Portakalı soyup, elmayı dilimleyip önlerine koyarsak, yatağını yorganını da biz kaldırırsak, onlara yapacak hiçbir şey kalmaz. Her çocuğun evde yapması gereken şeyler vardır; onlara bu sorumluluğu vermeliyiz. Adeta saksıda çocuklar yetiştiriyoruz; bu çocuklar büyüdüklerinde, en ufak bir zorluk karşısında geriledikleri görülecektir. Yanlış yetiştirme sonucunda uyuşuk, tembel, hayattan korkan, tek başına hiçbir şey yapamayan, ana kuzusu çocuklar görürsek şaşırmayalım.
Çocuklar kendilerinin bağımsız bireyler olduklarının farkına varabilmeli; ''ben de bir şeyler yapabilirim'' diyebilme fırsatını yakalamalıdır. Saatlerce oyunun başından kalkmayan, görevinin bilincinde olmayan çocuklardan ne beklenebilir? '' Ben çok çektim, bunlar çekmesin'' anlayışı yanlış. Onları hayata dahil etmek “çektirmek” anlamına gelmez. Hiçbir sorumluluk almayan, hayata boş gözlerle bakan çocukların özgürlük söylemlerinin içi boştur. Bir şeyler yapılacak, emek çekilecek , alınteri dökülecek ondan sonra “eğlence ve özgürlük” demeyi hak edeceksin. Dünyadaki bütün iyi ve güzel şeyler binbir emekle, binbir sıkıntıyla elde edilmiştir. Hiçbir şey gökten zembille inmemiştir.
Planlı, programlı, düzenli bir çalışmayla ulaşılmak istenen hedefe varılabilir. Hele günümüzde sorumluluk bilinciyle yetişmek çok daha önemlidir. Yerinden kalkmaya üşenen çocuklarla gelecek yakalanamaz. Çocuklarımızın, gençlerimizin bir hayalleri olmalıdır. Hz. Ali şöyle diyor : ''Ben babamdan ileri, doğacak çocuğumdan geriyim.'' Hayallerimizin önüne set çekmeyelim.'' İnsan hayal ettiği kadar yaşar.''