Bütün nehirler denize akar sevgilim,

                             Aynen gözyaşlarım gibi,

                             Bir farkı vardır nehirlerden;

                             Onlar deniz; benimkiler senin için akar…

 

                                                                  (A.PALMA)

 

         Ben Munzur um Kendi suyunda boğulmak istenen ırmak. Asırlardır kırk gözeden ve ta öte zamanlardan gününüze ve gönlünüze geçmişi kucaklayıp akarken, şimdi bitkisel hayata çekiliyorum. Benim yüreğim aşındırdığım topraklara benzer. Dersim’in göç sürgünü dağlarında asiliği çalınan bir su oldum. Asırlardır derdi, kederi ve sevinci taşırken denizlerin tuzlu sularına, şimdi geriye dönüp de baktığımda ah çekmekten başka yapabileceğim bir şey kalmadı. Kendimi hatırlıyorum, hatıralarımı karıştırarak.

 

         Ben ki, adıma türküler yakılan, sevdalara konu olan, isyanları kucağında besleyen Munzur’dum. Ben ki, geçtiğim topraklara hayat bağışlayandım. Gizemli efsanelerde kaybolarak gönüllere akan süt beyaz su iken, artık Dersim’in o haylaz ve iflah olmaz Munzur’u değilim artık. Boğuldum adeta şimdi barajların mavi sularında.

 

         Ben Munzur’um; bazen tatlı tatlı çağlara akarken, seviştim geçtiğim topraklarla. Bazen hırçınlığımla taşarak aktım başıma gelecekleri bilmeden. Ey geçtiğim topraklar, meşe ağaçları, salkım söğütler, selviler ve yaşamına katkıda bulunduğum canlı ne varsa; uzun uzun aktım ta yüreğinize. Can verdim sizlere, ama ömrüm yetmedi sizleri sevmeye. Şimdi başka yaşamlara yüreğimi açacağım. Başka canlılara yurt olacağım. Martılar bozacak sessizliğimi. Bağışlayın beni, bağışlayın. Biliyorum, mavi sularda boğulmak istenmem, sizin de yazgınızı değiştirecek. Ama sakın Munzur diz çöktü demeyin. Çağları ve çığları aşan Munzur setlere yenildi demeyin.

 

         Sizler kendinize yeni yaşam alanları ve alışkanlıklar edineceksiniz. Belki ayrıldığınız anları, alanları ve alışkanlıkları özleyeceksiniz. Belki her özlemde beni anacaksınız, arayacaksınız kendi sularımda. Ama unutmayın; Dersim çok göçler büyüttü, çok isyanlar taşırdı yüreğinden zamana. Yoruldum denize geçmişi taşımaktan ve kendimi seyretmekten. Utandım bazen gördüklerime, sevindim bazen aşklara tanıklık etmekten. Ama şimdi geçmişimi kucaklayıp oturdum setlerin arkasına.

 

         Sizinle her bahar coştuğumu, toprakların renklerini bana sunuşunu, dağların saygısından eğilmelerini anımsıyorum. Kekliklerin sesine karışırdı sesim. Kıvrım kıvrım akarken yılanlar bile kıskanırdı beni. Kartallara kafa tutardım alay edercesine. Ya şimdi, ömrümün esaretini yaşıyorum. Selam vermez oldu başı dik dağlarım. Çığlar düştü geçmişimle aramıza. Denizlere akarken, denizleri taşıdı insanoğlu doğduğum topraklara. Kıvrılarak çıktığım yolculuklar ve yoldaşlıklar çarptığım beton setlerde sonlanıyor. Üzülüyorum. Sıkıldım şimdiden, ruhum daraldı.

 

         Biliyorum beni ne çok sevdiğinizi. Sesinizi duyuyorum.”Yine gizlenecek duruluğunda balıklar. Denize de aksan Pullu çayırdan aşağı bir gelin edasıyla salınarak da aksan, sen içimize akan ırmaksın.” Dediğinizi duyuyorum. Bana “bizim denizimizsin, özgürlüğü özleyen göl de olsan. Sen akmasan da coşkunluğunca, bütün berraklığını taşıyor bu yürekler.”   Dediğinizi evet evet duyuyorum sizleri.

 

         Ey Munzur! Kaç can verdi süt beyaz rengine yüreğini. Kaç can yıkandı suyunda özgürlüğe bedel verirken. Unutma! Sen güzelliğin beyazı, varlığımızın rengisin. Yüreğimizle beraber sonsuzluğa akacaksın. Maviliğini bırakıp yüzyıllar gerisine gitme. Yüreklerimizde taşırırız eski coşkunluğunu. Aldırma, bak dalgaların hala sevdiğin bu topraklara özleyen bir sessizlik gibi vuruyor. Buradasın, mavi denizlerin özlemi bitsin artık. Maviliğin yeter bize. Yüreğimizin ortasında bir çocukken büyüdün deniz oldun. Bizim denizimiz.  Unutma; aşk da sensin-sevda da. Üzülme he mi?

 

Hüseyin KAYA        

[email protected]