Milletvekili Ayten Kordu, soru önergesinde, “15 Kasım 1937 tarihinde Dersim halkının onurlu direnişinin öncüleri olan Seyid Rıza ve arkadaşları, Elâzığ Buğday Meydanı’nda kurulan bir düzmece mahkemede sonucunda idam edildiler. Kendilerine savunma hakkı dahi verilmeden yaşı küçültülerek idam edilen Seyid Rıza ve arkadaşlarının cenazeleri ise hiçbir zaman ailelerine verilmedi. Aradan geçen 86 yıla rağmen Seyid Rıza, oğlu ve arkadaşlarının mezar yerleri hala gizlenmektedir. Direnişin önderlerinin idamı sonrasında Dersim coğrafyası, kültürü, dili ve inancına yönelik asimilasyoncu bir yaklaşımla birlikte sürdürülen harekâtta binlerce yurttaş yaşamını yitirmiştir. Bunun sonucunda, resmi rakamlara göre 12 bin, bağımsız araştırmacı ve tarihçilere göre ise 70 bin ile 100 bin civarında Dersimli çocuk, yaşlı ve kadın yaşamını yitirdiği ifade edilmektedir. Dersim halkı 1937-1938 yılında yaşananları “TERTELE” olarak adlandırmıştır. “Tertele” bir daha telafisi olmayan, büyük yıkım, tufan anlamına gelmektedir. Bunun sonucunda binlerce Dersimli zorla yerinden yurdundan koparılarak sürgüne yollanmış, Dersimlilerin köyleri yakılmış, mallarına, topraklarına ve hayvanlarına el konulmuştur. Hayatta kalan kız çocukları evlatlık olarak verilmiş ve yoğun asimilasyona tutulmuştur. Bu politikalarla yalnızca bir direniş bastırılmak istenmemiş, Dersim halkının Rayê Hêqî inancı, Kirmançkî dili, kültürü ve doğası da yok edilmek istenmiştir. Dersim’e ilişkin sayısız rapor hazırlanmış, harekât öncesinde Dersimlilerin silahları toplatılmış, karakol ve kışlalar inşa edilmiştir. Dersim halkı bu duruma karşı engelleyici olmamış ama haklarına ve onurlarına yapılan saldırılara karşı meşru direnişe geçmişlerdir. Yeni kurulan Cumhuriyet için Dersim coğrafyası hep bir tehdit olarak algılanmış, bu tehdit algısı hazırlanan tüm raporlara yansımıştır. 2 Şubat 1926’da Mülkiye Müfettişi Hamdi Bey hazırladığı raporda Dersim’e “Çıban Başı” demiştir. Tedip ve Tenkil Harekatı’yla Dersimlileri yola getirme, uslandırma ve haddini bildirme politikaları uygulanmıştır. Bu süreçte öz savunma yapan Kürt ve Alevi halkına yönelik büyük bir katliam gerçekleştirilmiştir. Günümüzde de Dersim coğrafyası üzerinde inkâr, asimilasyon ve yok etme politikaları devam etmektedir” ifadelerine yer verdi.

Kordu, Cumhurbaşkanı yardımcısı Cevdet Yılmaz’a cevaplaması için şu soruları yöneltti:

1. Seyid Rıza ve arkadaşlarının mezar yerleri aradan geçen 86 yıla rağmen neden hala açıklanmamaktadır?

2. 1937-1938 Dersim olaylarına ilişkin devlet arşivleri neden açılmamaktadır? 15 Kasım 1937 tarihinde Seyid Rıza ve arkadaşlarının idam edildikleri mahkeme tutanakları kamuoyuyla neden paylaşılmamaktadır?

3. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2011 yılında Başbakanlığı döneminde, Dersim olaylarına ilişkin, “Eğer devlet adına özür dilemek gerekiyorsa ve böyle bir literatür varsa, ben özür dilerim ve diliyorum” ifadelerini kullanmasına rağmen Dersim olayları ile neden yüzleşilmemektedir?

4. 1937/38/39 tarihlerinde Dersim’de kaç yurttaşımız yaşamını yitirmiştir?

5. 1937-1938 Dersim olayları sonrasında kaç Dersimli zorla göç ettirilmiş, ne şekilde ve hangi bölgelere/yerlere gönderilmiştir?

6. 37-38 Dersim olayları sonrasında kaç kız çocuğu ailelerinden koparılarak evlatlık verilmiştir? Evlatlık verilen kız çocuklarına ilişkin devlet arşivlerinde resmi kayıtlar bulunmakta mıdır?

7. Dersim’in tüm tarihsel arka planıyla, gasp edilen hakları, dili, inancı ve kültürüyle yüzleşmek, mağdurlarına karşı uluslararası hukuktan doğan sorumlulukları yerine getirmek amacıyla herhangi bir çalışmanız var mı?

8. Dersim olaylarıyla yüzleşmeye katkı sunması açısından AB ülkeleri, ABD ve Rusya Federasyonu’nda bulunan arşivlerin toplanması ve kamuya açılmasına ilişkin bir çalışmanız olacak mıdır?

9. Dersim adının iade edilmesi için bir girişiminiz olacak mıdır?

‘SEYİD RIZA’NIN MEZARI 86 YILDIR GİZLENİYOR. ÇÜNKÜ MEZARSIZLIK TÜRKİYE’NİN KURUCU SİYASETİDİR’

HEDEP Dersim Milletvekili Ayten Kordu, 15 Kasım 1937’den beri mezar yerleri bilinmeyen Seyit Rıza ve yol arkadaşlarının akıbeti için Meclis’e kanun teklifi sundu.

Milletvekili Kordun’un TBMM'ye sunduğu kanun teklifinin gerekçesi şöyle:

 “15 Kasım 1937 tarihinde, Elâzığ Buğday Meydanı’nda kurulan bir düzmece mahkemede kendilerine savunma hakkı dahi verilmeden yaşı küçültülerek idam edilen Dersim halkının onurlu direnişinin öncüleri Seyid Rıza, oğlu ve arkadaşlarının cenazeleri aradan geçen 86 yıla rağmen Seyid Rıza ve arkadaşlarının mezar yerleri hala gizlenmektedir. Bu vesileyle TBMM’ye verdiğimiz Kanun Teklifi, Araştırma önergesi ile birlikte Cumhurbaşkanlığına verdiğimiz soru önergemizin gereği yapılarak Seyid Rıza ve arkadaşlarının mezar yerleri açıklanmalı, kendilerine ait eşya ve belgeler mirasçılarına iade edilmeli, buna yönelik devlet arşivleri açılmalı ve İstiklal Mahkemelerin sonuçları ortadan kaldırılmalıdır.

İnsan, yaşama ve ölüme yüklediği anlamlar etrafında oluşturduğu sembol ve ritüeller ile zamansal ve mekânsal devamlılığını sağlamaktadır. Halklar mezarları ile zamana ve mekâna iz düşer, varlıklarını tarihe ve toprağa kaydederler. Buradan bakıldığında, mezarlıklar, halkların inançları gereği tarihin her döneminde bir hafıza ve anma mekânı olarak kabul edilmiştir. Bununla birlikte bütün inançlarda  kutsal sayılan mezarlıklar daima bir dokunulmazlığa sahip olagelmiştir. Çünkü her toplum mezarlıkları kendi geçmişleriyle bağ kurmanın bir aracı olarak görürken mezarlıklar inançların da vazgeçilmez bir parçası sayılmıştır. Buna rağmen geçmişte yürütülen politikalar kapsamında toplumun önde gelen şahsiyetlerinin mezarları ya tahrip edilmiş ya da ortadan kaybedilmiştir. Yıllardır süregelen mezarsızlık politikalarından dolayı bugün bile Seyid Rıza’nın mezar yeri bilinmemektedir. Her ne kadar son yıllarda toplum liderlerinin mezar yerlerinin tespit edilmesi talebi yüksek sesle dile getirilse de şu ana kadar herhangi bir adım atılmamıştır.  1937 yılında 14 Kasım’ı 15 Kasım'a bağlayan gece yarısı 6 yol arkadaşı ve oğlu ile birlikte Elazığ (Xarput) Buğday Meydanı’nda idam edilen Dersim ve Kürt halkının tarihi önderi Seyit  Rıza ve Dersim meselesi hâlâ tartışılmaktadır. Seyit Rıza ya da Kırmancki'deki adıyla Sey Rıza’nın kesin doğum tarihi bilinmemekle birlikte 1863 yılında Pulur Lirtik Köyü’nde doğdu. Batı Dersim Şeyh Hesenu, Hesanan aşiretinin Yukarı Abbasan Avasu Kolundan olan Seyid İbrahim Kalmen Sor’un dört oğuldan en küçüğüdür.

Mezarlıklar tarihin somut delilleridir. Bir yerleşim yerinin ne kadar eski olduğunun göstergelerinden birisi de hiç şüphesiz oradaki mezarlıklardır. Buradan yola çıkınca, Türkiye’de muhalif kesimlerin ölülerinin mezarlardan çıkartılması, mezarlıklarının tahrip edilmesi, yerinden alınıp başka bir yere taşınması, Ermeni mezarlığı üzerine uygunsuz yapı veya mezarlıkların tahrip edilmesi gibi kimi politikalar iktidardaki partinin sadece Türk toplumunun milliyetçilik duygularına seslenen birer çağrısı değildir. Bu durum bir çağrı olmanın çok ötesinde, tekçi ulus yaratma kodlarında yer edinmiş tekçi zihniyettir. Söz ettiğimiz ölümler politik ölümlerdir. Dolayısıyla hem yaşamlarının hem de ölümlerinin toplum üzerinde ciddi etkisi var. Bunun bir sonucu olarak da ölüler arasında ciddi bir hiyerarşi uygulanmaktadır. Kürtlerin maruz kaldığı mezarsızlık meselesi aynı zamanda bir hiyerarşi meselesidir.

Bu politikalar, Türkiye’nin kurucu siyaseti olan Türklük kimliğinin inşa edilmesinden beri süregelen bir sancıdır. O gün olduğu gibi bugün de aynı politikanın Kürtlerin cenazelerine uygulanması bu tarihsel kodların halen geçerliğini koruduğunu göstermektedir. Dolayısıyla buradan bakınca söz konusu uygulamaların günlük politikaların değil, tarihsel bir politikanın izdüşümü olduğu görülür. Özellikle 1920’li yıllardan bu yana uygulanagelen mezarsızlık politikaları toplumun cezalandırılmasının yanında insanların geçmişleriyle bağını koparmayı amaçlamıştır. Dünya tarihinde birçok iktidar tarafından devreye sokulan bu politikalarla insani değerler ihlal edilip toplum vicdanı incitilirken aynı zamanda demokratik ilkeler de yok edilmiştir. Buna bağlı olarak cezalandırıldığını düşünen toplum kesimleri açısından mezarsızlık politikalarına muhalefet, demokratik bir yaşam talebinde bulunmanın ahlaki ve vicdani gereğini oluşturmaktadır. Çünkü insanlık tarihi boyunca ölülere ve mezarlıklara saygı duyulması, önemli bir insani değer olarak kabul görmüştür.

Bugün mezar yeri halen bilinmeyen şahsiyetlerden birisi olan ve 15 Kasım 1937 tarihinde Dersim halkının onurlu direnişinin öncüleri Seyid Rıza, oğlu ve arkadaşları, Elâzığ Buğday Meydanı’nda kurulan bir düzmece mahkemede sonucunda idam edildiler. Kendilerine savunma hakkı dahi verilmeden yaşı küçültülerek idam edilen Seyid Rıza ve arkadaşlarının cenazeleri ise hiçbir zaman ailelerine verilmedi. Aradan geçen 86 yıla rağmen Seyid Rıza ve arkadaşlarının mezar yerleri hala gizlenmektedir. Direnişin önderlerinin idamı sonrasında Dersim coğrafyası, kültürü, dili ve inancına yönelik topyekûn bir harekata girişilmiş, resmi rakamlara göre 12-16 bin, bağımsız araştırmacı ve tarihçilere göre ise 70 bin ile 100 bin civarında Dersimli çocuk, yaşlı, kadın yaşamını yitirmiştir.

Seyit Rıza, Dersim’deki kanlı çatışmalardan sonra barış görüşmeleri yapmak üzere Erzincan'a çağrılır, görüşmeye giderken yolda 5 Eylül 1937’de tutuklanmıştır. Dersim ileri gelenlerinden Seyit Rıza'yla beraber 58 kişi Elâzığ’da kurulan İstiklal Mahkemesi’nde yargılanmışlardır.

Yargılama sürecinde, Adalet Bakanlığı’ndan [idam için] şifre gelmesi üzerine duruma çekince koyduğu iddia edilen savcının rapor alması üzerine Dönemin Emniyet Genel Müdürlüğü görevlisi İhsan Sabri Çağlayangil’in hukuktan sınıf arkadaşı savcı yardımcısı görevlendirilerek Adalet Bakanlığı’ndan gelen talimatın gereği üzerine Seyit Rıza, Usene Seyd, Fındıq Ağa, Hesen Ağa, Usene Sey Rızay, Ali Ağa, Hesene İvraime Qız ve oğlu Resik Hüseyin’e   idam cezası verilmiştir. Diğerleri ise ömür boyu hapis cezalarına çarptırılmıştır. Seyit Rıza,15 Kasım 1937’de 74 yaşında idam edilirken tutanaklarda yaşı küçültülürken 16 yaşındaki oğlu Resik Hüseyin’in yaşı ise büyütülerek idam edilmişlerdir.  Seyit Rıza idam edildiğinde 74 yaşındaydı. O yıllarda da, bu yıllarda da yaşı büyük, küçük olanları asmak “yasalara” aykırıydı. Bu nedenle Seyit Rıza ‘nın yaşı 54 e düşürülerek, Resik Hüseyin’ in 17 olan yaşı, 21 e çıkartılarak idam edilmişlerdir.

Dönemin Emniyet Genel Müdürlüğü görevlisi İhsan Sabri Çağlayangil o anları yıllar sonra Seyit Rıza’nın idam edilme anını şöyle anlatmaktadır:  “Seyit Rıza, sehpaları görünce durumu anladı. ‘Asacaksınız’ dedi ve bana döndü: ‘Sen Ankara’dan beni asmak için mi geldin?’. Bakıştık. İlk kez idam edilecek bir insanla yüz yüze geliyorum. Son sözünü sorduk. ‘Kırk liram ve saatim var. Oğluma verirsiniz’ dedi. Bu sırada Fındık Hafız asılıyordu. Asarken iki kez ip koptu. Seyit Rıza’yı meydana çıkardık. Etrafta kimse yoktu. Ama Seyit Rıza, meydan insan doluymuş gibi sessizliğe ve boşluğa hitap etti: ‘Ewlade Kerbelayme. Bexetayme. Ayibi, zulmo, cinayeto’ (Evlad-ı Kerbelayız, günahsızız, ayıptır, zulümdür, cinayettir) dedi. Benim tüylerim diken diken oldu. Bu yaşlı adam rap rap yürüdü. Çingeneyi itti. İpi boynuna geçirdi. Sandalyeye ayağıyla tekme vurdu, infazını gerçekleştirdi.”

Seyit Rıza, oğlu ve arkadaşlarının idam edilmesi ile biten süreci Dersim halkı yaşananları “Tertele” olarak adlandırmıştır. Tertele;  bir daha telafisi olmayan, büyük yıkım, tufan ve yok etme (soykırım) anlamına gelmektedir. Tertele sonucunda, binlerce Dersimli zorla yerinden yurdundan koparılarak sürgüne yollanmış, Dersimlilerin köyleri yakılmış, mallarına, topraklarına ve hayvanlarına el konulmuştur. Hayatta kalan kız çocukları askerlere evlatlık olarak verilmiş ve yoğun asimilasyona tutulmuştur. Terteleyle Dersim halkının Rayê Hêqî inancı, Kirmançkî dili, kültürü ve doğası da yok edilmek istenmiştir.

Alevi ve Kürt halkı için önemli bir yeri ve değeri olan Seyit Rıza, Usene Seyd, Fındıq Ağa, Hesen Ağa, Usene Sey Rızay, Ali Ağa, Hesene İvraime Qız ve oğlu Resik Hüseyin ile birlikte mezar yeri bilinmeyen Şeyh Said, Said-i Kürdi gibi birçok şahsiyet bulunmaktadır. Evrensel inanç ve hukuki değerlerde ölen kişilerin mezar yerilerine saygı gösterilmesi ve kişisel eşyalarının yakın akrabalarının isteği doğrultusunda  iade edilmesi gerekliliğini ifade etmektedir. Ölen bir kişinin mezar yerlerinin ailelerinden ve sevenlerinden gizlenmesi,  yasalar ile birlikte vijdana da  aykırıdır.

Bütün bu nedenlerden dolayı mezarsızlık politikası bağlamında ölüler üzerinden uygulanan bu hukuksuzluğa  son verilip toplumsal talepler doğrultusunda bir adım atılması, Kürt ve Alevi  halkı için  önemli bir yeri olan Seyid Rıza ile birlikte siyasal hukuk uygulamasına tabi tutulan bütün şahsiyetlerin mezar yerlerinin tespit edilerek ailelerine iade edilmesi tolumsal barışın inşasına dair önemli bir adım oalcaktır.

Bu bağlamda devlet, Kürt ve Alevi sorunun çözümüne yönelik bir iyi niyet göstergesi olarak söz konusu şahsiyetlerin şahsından Kürt halkından özür diler ve tazminat ödemeyi kabul ederek toplumsal barış adına önemli bir adım atmış olur. Bu adım ile devlet Türkiye’de yaşayan halklar ile geçmişte yaşadığı sorunlar bağlamında bir yüzleşme gerçekleşerek güçlü bir gelecek inşa adına önemli misyon ve rol üstlenmiş olur.

Bu kapsamda gerekçemizde ismi açıkça zikredilen şahsiyetler ile birlikte isimleri zikredilmeyen ancak tarihsel süreç içerisinde devletin söz konusu uygulamalarına tabi tutulmuş Kürt halkı için tarihe mal olmuş şahsiyetler ile ilgili olarak ilgili kurumlar ve mirasçılar TBMM’de kurulacak komisyona başvurmaları ile süreç işletilmiş olacaktır.

Kanun teklifinde şu maddeler yer aldı:

“Madde 1- 4/5/1949 tarihli ve 5384 sayılı İstiklal Mahakimi Kanunu ile kurulan İstiklal Mahkemesi kararlarının sonuçlarının ortadan kaldırılarak,  bu mahkemelerde yargılanan Seyit Rıza Şeyh ve arkadaşları ile birlikte  İstiklal Mahkemesi kararlarıyla idam edilen, ancak cenazeleri ailelerine teslim edilmeyen şahsiyetlerin cenazeleri ailelerine teslim edilir.

Madde 2- İstiklal Mahkemesi kararları kapsamında olmayıp idam edilen, öldürülen ve Said-i Kürdi gibi doğal olarak ölen ancak cenazeleri ailelerine teslim edilmeyen şahsiyetlerin cenazeleri de bu Kanun Teklifi kapsamında değerlendirilir ve cenazeleri ailelerine teslim edilir.

Madde 3- İdam edilen, öldürülen ve doğal olarak ölen şahsiyetlere ait eşya, belge ve mülkiyetinde olup mirasçılarına verilmeyen menkul, ayni ve nakdi bütün varlıkların mirasçılarına iade edilerek tazminat ödenir.

Madde 4- Bu kapsamda gerekçemizde ismi açıkça zikredilen şahsiyetler ile birlikte isimleri zikredilmeyen ancak tarihsel süreç içerisinde devletin söz konusu uygulamalarına tabi tutulmuş, Kürt ve Alevi halkı için tarihe mal olmuş bütün şahsiyetler ile ilgili olarak ilgili kurumlar ve mirasçılar TBMM’de kurulacak komisyona başvurmaları ile süreç işletilmiş olacaktır.

“EK MADDE 1 – İstiklal mahkemelerinde yargılananların mirasçılarına tazminat ödenmesine ilişkin usul ve esaslar TBMM’de kurulacak ve ilgili şahsiyetlerin mirasçılarının da üyesi oldukları komisyon tarafından belirlenir”

MADDE 5 – Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

MADDE 6 – Bu Kanun hükümlerini Cumhurbaşkanınca yürütülür.”

ARAŞTIRMA ÖNERİSİ VERDİ

SMA kaybetti, Dayanışma kazandı, Masal kazandı SMA kaybetti, Dayanışma kazandı, Masal kazandı

Milletvekili Ayten Kordu TBMM Başkanlığı’na idam edilen Seyit Rıza ve yol arkadaşları hakkında araştırma önergesi verdi. Kordu, önergenin gerekçesine ilişkin şunları kaydetti:

“ Mezarsızlık politikası, Türkiye’nin kurucu siyaseti olduğu gibi ulus inşa süreçlerinde uygulanan temel politikalardan birisidir. Asimilasyona tabi tutulan halkların hafıza kırıma uğratılması bağlamında, söz konusu halkın nezdinde karşılığı olan önderlerin ve şahsiyetlerin mezar yerleri saklı tutulmakta veya var olan mezarlar bilinmeyen yerlere taşınmaktadır. Bu şekilde halk ile tarihi arasında var olan bağın kopartılması amançlanmaktadır. Kürt ve Alevi halkı da tarihsel süreçten günümüze bu politikaya maruz bırakılmakta, halkın önemli birçok önder ve şahsiyetlerinin mezar yerleri bilinmemektedir. Bu nedenle kendileri için tarihi ve manevi önemi olan şahsiyetlerin mezar yerlerinin açıklanmasını talep etmektedir.

Bu bağlamda, Kürt ve Alevi halkı için önemli liderler ve şahsiyetlerinden olan Seyid Rıza, oğlu ve arkadaşları ile birlikte Said-i Kurdi, Şeyh Sait gibi birçok halk önderinin mezar yerleri bilinmemektedir. Bütün şahsiyetlerin mezar yerlerinin neden gizli tutulduğunun araştırılması ve yerlerinin açıklanmasının sağlanması amacıyla Anayasa’nın 98’inci İç Tüzüğün 104’üncü ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılması için gereğini arz ve teklif ederiz. İnsan, yaşama ve ölüme yüklediği anlamlar etrafında oluşturduğu sembol ve ritüeller ile zamansal ve mekânsal devamlılığını sağlamaktadır. Halklar mezarları ile zamana ve mekâna iz düşer, varlıklarını tarihe ve toprağa kaydederler. Buradan bakıldığında, mezarlıklar, halkların inançları gereği tarihin her döneminde bir hafıza ve anma mekânı olarak kabul edilmiştir. Bununla birlikte bütün inançlarda kutsal sayılan mezarlıklar daima bir dokunulmazlığa sahip olagelmiştir. Çünkü her toplum mezarlıkları kendi geçmişleriyle bağ kurmanın bir aracı olarak görürken mezarlıklar inançların da vazgeçilmez bir parçası sayılmıştır. Buna rağmen geçmişte yürütülen politikalar kapsamında toplumun önde gelen şahsiyetlerinin mezarları ya tahrip edilmiş ya da ortadan kaybedilmiştir. Yıllardır süregelen mezarsızlık politikalarından dolayı bugün bile Seyid Rıza’nın mezar yeri bilinmemektedir. Her ne kadar son yıllarda toplum liderlerinin mezar yerlerinin tespit edilmesi talebi yüksek sesle dile getirilse de şu ana kadar herhangi bir adım atılmamıştır. 1937 yılında 14 Kasım’ı 15 Kasım'a bağlayan gece yarısı 6 yol arkadaşı ve oğlu ile birlikte Elazığ (Xarput) Buğday Meydanı’nda idam edilen Dersim ve Kürt halkının tarihi önderi Seyit Rıza ve Dersim meselesi hâlâ tartışılmaktadır. Seyit Rıza ya da Kırmancki'deki adıyla Sey Rıza’nın kesin doğum tarihi bilinmemekle birlikte 1863 yılında Pulur Lirtik Köyü’nde doğdu. Batı Dersim Şeyh Hesenu, Hesanan aşiretinin Yukarı Abbasan Avasu Kolundan olan Seyid İbrahim Kalmen Sor’un dört oğuldan en küçüğüdür.

Mezarlıklar tarihin somut delilleridir. Bir yerleşim yerinin ne kadar eski olduğunun göstergelerinden birisi de hiç şüphesiz oradaki mezarlıklardır. Buradan yola çıkınca, Türkiye’de muhalif kesimlerin ölülerinin mezarlardan çıkartılması, mezarlıklarının tahrip edilmesi, yerinden alınıp başka bir yere taşınması, Ermeni mezarlığı üzerine uygunsuz yapı veya mezarlıkların tahrip edilmesi gibi kimi politikalar iktidardaki partinin sadece Türk toplumunun milliyetçilik duygularına seslenen birer çağrısı değildir. Bu durum bir çağrı olmanın çok ötesinde, tekçi ulus yaratma kodlarında yer edinmiş tekçi zihniyettir. Söz ettiğimiz ölümler politik ölümlerdir. Dolayısıyla hem yaşamlarının hem de ölümlerinin toplum üzerinde ciddi etkisi var. Bunun bir sonucu olarak da ölüler arasında ciddi bir hiyerarşi uygulanmaktadır. Kürtlerin maruz kaldığı mezarsızlık meselesi aynı zamanda bir hiyerarşi meselesidir.

Bu politikalar, Türkiye’nin kurucu siyaseti olan Türklük kimliğinin inşa edilmesinden beri süregelen bir sancıdır. O gün olduğu gibi bugün de aynı politikanın Kürtlerin cenazelerine uygulanması bu tarihsel kodların halen geçerliğini koruduğunu göstermektedir. Dolayısıyla buradan bakınca söz konusu uygulamaların günlük politikaların değil, tarihsel bir politikanın izdüşümü olduğu görülür. Özellikle 1920’li yıllardan bu yana uygulanagelen mezarsızlık politikaları toplumun cezalandırılmasının yanında insanların geçmişleriyle bağını koparmayı amaçlamıştır. Dünya tarihinde birçok iktidar tarafından devreye sokulan bu politikalarla insani değerler ihlal edilip toplum vicdanı incitilirken aynı zamanda demokratik ilkeler de yok edilmiştir. Buna bağlı olarak cezalandırıldığını düşünen toplum kesimleri açısından mezarsızlık politikalarına muhalefet, demokratik bir yaşam talebinde bulunmanın ahlaki ve vicdani gereğini oluşturmaktadır. Çünkü insanlık tarihi boyunca ölülere ve mezarlıklara saygı duyulması, önemli bir insani değer olarak kabul görmüştür.

Bugün mezar yeri halen bilinmeyen şahsiyetlerden birisi olan ve 15 Kasım 1937 tarihinde Dersim halkının onurlu direnişinin öncüleri Seyid Rıza, oğlu ve arkadaşları, Elâzığ Buğday Meydanı’nda kurulan bir düzmece mahkemede sonucunda idam edildiler. Kendilerine savunma hakkı dahi verilmeden yaşı küçültülerek idam edilen Seyid Rıza ve arkadaşlarının cenazeleri ise hiçbir zaman ailelerine verilmedi. Aradan geçen 86 yıla rağmen Seyid Rıza ve arkadaşlarının mezar yerleri hala gizlenmektedir. Direnişin önderlerinin idamı sonrasında Dersim coğrafyası, kültürü, dili ve inancına yönelik topyekûn bir harekata girişilmiş, resmi rakamlara göre 12-16 bin, bağımsız araştırmacı ve tarihçilere göre ise 70 bin ile 100 bin civarında Dersimli çocuk, yaşlı, kadın yaşamını yitirmiştir.

Seyit Rıza, Dersim’deki kanlı çatışmalardan sonra barış görüşmeleri yapmak üzere Erzincan'a çağrılır, görüşmeye giderken yolda 5 Eylül 1937’de tutuklanmıştır. Dersim ileri gelenlerinden Seyit Rıza'yla beraber 58 kişi Elâzığ’da kurulan İstiklal Mahkemesi’nde yargılanmışlardır.

Yargılama sürecinde, Adalet Bakanlığı’ndan [idam için] şifre gelmesi üzerine duruma çekince koyduğu iddia edilen savcının rapor alması üzerine Dönemin Emniyet Genel Müdürlüğü görevlisi İhsan Sabri Çağlayangil’in hukuktan sınıf arkadaşı savcı yardımcısı görevlendirilerek Adalet Bakanlığı’ndan gelen talimatın gereği üzerine Seyit Rıza, Usene Seyd, Fındıq Ağa, Hesen Ağa, Usene Sey Rızay, Ali Ağa, Hesene İvraime Qız ve oğlu Resik Hüseyin’e idam cezası verilmiştir. Diğerleri ise ömür boyu hapis cezalarına çarptırılmıştır. Seyit Rıza,15 Kasım 1937’de 74 yaşında idam edilirken tutanaklarda yaşı küçültülürken 16 yaşındaki oğlu Resik Hüseyin’in yaşı ise büyütülerek idam edilmişlerdir. Seyit Rıza idam edildiğinde 74 yaşındaydı. O yıllarda da, bu yıllarda da yaşı büyük, küçük olanları asmak “yasalara” aykırıydı. Bu nedenle Seyit Rıza ‘nın yaşı 54 e düşürülerek, Resik Hüseyin’ in 17 olan yaşı, 21 e çıkartılarak idam edilmişlerdir.

Dönemin Emniyet Genel Müdürlüğü görevlisi İhsan Sabri Çağlayangil o anları yıllar sonra Seyit Rıza’nın idam edilme anını şöyle anlatmaktadır: “Seyit Rıza, sehpaları görünce durumu anladı. ‘Asacaksınız’ dedi ve bana döndü: ‘Sen Ankara’dan beni asmak için mi geldin?’. Bakıştık. İlk kez idam edilecek bir insanla yüz yüze geliyorum. Son sözünü sorduk. ‘Kırk liram ve saatim var. Oğluma verirsiniz’ dedi. Bu sırada Fındık Hafız asılıyordu. Asarken iki kez ip koptu. Seyit Rıza’yı meydana çıkardık. Etrafta kimse yoktu. Ama Seyit Rıza, meydan insan doluymuş gibi sessizliğe ve boşluğa hitap etti: ‘Ewlade Kerbelayme. Bexetayme. Ayibi, zulmo, cinayeto’ (Evlad-ı Kerbelayız, günahsızız, ayıptır, zulümdür, cinayettir) dedi. Benim tüylerim diken diken oldu. Bu yaşlı adam rap rap yürüdü. Çingeneyi itti. İpi boynuna geçirdi. Sandalyeye ayağıyla tekme vurdu, infazını gerçekleştirdi.”

Seyit Rıza, oğlu ve arkadaşlarının idam edilmesi ile biten süreci Dersim halkı yaşananları “Tertele” olarak adlandırmıştır. Tertele; bir daha telafisi olmayan, büyük yıkım, tufan anlamına gelmektedir. Tertele sonucunda, binlerce Dersimli zorla yerinden yurdundan koparılarak sürgüne yollanmış, Dersimlilerin köyleri yakılmış, mallarına, topraklarına ve hayvanlarına el konulmuştur. Hayatta kalan kız çocuklarjenı askerlere evlatlık olarak verilmiş ve yoğun asimilasyona tutulmuştur. Terteleyle Dersim halkının “Rayê Hêqî” inancı, Kirmançkî dili, kültürü ve doğası da yok edilmek istenmiştir.

Alevi ve Kürt halkı için önemli bir yeri ve değeri olan Seyit Rıza, Usene Seyd, Fındıq Ağa, Hesen Ağa, Usene Sey Rızay, Ali Ağa, Hesene İvraime Qız ve oğlu Resik Hüseyin ile birlikte mezar yeri bilinmeyen Şeyh Said, Said-i Kürdi gibi birçok şahsiyet bulunmaktadır. Evrensel inanç ve hukuki değerlerde ölen kişilerin mezar yerilerine saygı gösterilmesi ve kişisel eşyalarının yakın akrabalarının isteği doğrultusunda iade edilmesi gerekliliğini ifade etmektedir. Ölen bir kişinin mezar yerlerinin ailelerinden ve sevenlerinden gizlenmesi, yasalar ile birlikte vijdana da aykırıdır.

Bütün bu nedenlerden dolayı mezarsızlık politikası bağlamında ölüler üzerinden uygulanan bu hukuksuzluğa son verilip toplumsal talepler doğrultusunda bir adım atılması, Kürt ve Alevi halkı için önemli bir yeri olan Seyid Rıza ile birlikte siyasal hukuk uygulamasına tabi tutulan bütün şahsiyetlerin mezar yerlerinin tespit edilerek ailelerine iade edilmesi amacıyla bir Meclis Araştırması açılması son derece önemlidir."

Editör: Mehmet Zafer Ağar