Kocaman bir yılın toplamı zamanın derinliklerinde eridi. Bizler ise bağrımıza sinmiş olan yanlarımızla yorgun düşen bedenlerimizi yeni bir yılın kollarına atacağız. Biraz sevinç, biraz da tedirgin. Sadece anımsayıcıları olacağız geçmişin. Veya dokunup geçen bir şeylerin anılarla sarsılması gibi. Öyle kimsesiz, yönsüz, üstümüzde geçmişin ağırlığı ile geleceğin karanlıklarına dalacağız.

 

Zamanla ilgili bahaneler ararken, gün ışığının alnımıza dokunuşu bile bir yalan gibi düşer anılarımıza. Aklımız hep hayata çarparak düşen yanlarımızda kalır. Zaten anı, yaşamın ağrılarındaki akıştır. Yüzümüze bulaşan geçmiştir. Boşuna değil uzakları içine çekmek. Her gün gün ışığıyla doldurarak yüreklerimizi, ömrümüzü aşkla yakarız. Hayallerin enginliğine doğru zaman denilen köprüden geçmek, tenha bir mevsimin bıraktığı mutluluğu tatmak içindir.

 

Yılın son ayı devrilirken, Şırnak- Uludere’de otuz beş bedenin yaşamı kış mevsiminin beyazlığında bıraktığı kızıllıkla sonlanıyordu. Hangi üstünlüğe, hangi erdeme ulaşmanın çabalarıydı bunlar? Hangi tarihin sayfalarına gizlenecektir yapılanlar. Hangi yeminlerle desteklenip pekiştirilecektir yapılan zalimlikler. Hangi peygamberden şefaat dilenecektir, suçları örtülsün diye. Çığlıkların büyüdüğü coğrafyada, hangi yanlışlıkların, hangi kurnazlıkların egemenliği kurgulanıyor, otuz beş parçalanmış cesetle. Neyin bahanesiydi, hangi öfkenin tutsağı oldunuz ki, kendinizin doğurduğu, yarattığı yoksulluğa topluca bedeller ödetiyorsunuz. İşte inandırıcılığınızı o dağların kuytuluklarına, yeni yılın ayazına gömdünüz.

 

Hepimiz kayıp zamanların karanlığında ilerliyoruz. Yüzümüzdeki yokluk, çaresizlik yarasıdır. Zamanın derinliklerinden gelen sızıdır. Dün güzelliklerle çalkalanırken yüreğimiz, şimdi rüyalarımızın bile darmadağın edilmesine üzülüyoruz. Ve acının, hüznün ifadesinin değiştiği süreçleri soluyoruz. Meğer umutlarımız sabaha varmadan biten bir şarkının ucundaymış. Meğer ölüm eski ile yeni yılın sınırında, sahte aydınlıkların yaşamı kör ettiği, savaş tanrılarının gazaba geldiği yerdeymiş. Bakalım zaman yüzlere bulaşan bu kan kırmızı lekeleri bu yeni yılda temizleyecek mi?

 

Kocaman bir yıl geçti. Yakamızda soluklar, izler bırakarak. Kimimiz yaşamı çizdi, güneşi dalından kokladı. Kimimiz geçmişten söküp getirdiğimiz fidelerin dallarını kırmakla başladık kaçmaya. Amaçlarımızı yiyerek, ruhumuzu emziren değerlerden uzaklaşarak. Oysa aydınlık üzre çıkmıştık yola. Ama kulaklarımızdaki naraların sahibi dudaklar suskun şimdi. Sözler talan, sözler özden yoksun dökülür dudaklarımızdan. Sokaklar kovulan dirençlerimizin döküldüğü yerler oldu.

 

Evet, başka bir yıla bıraktık umutlarımızı. Başka bir yıl tartacak bedenlerimizi. Bizler ise neyi aradığımızı, neleri unuttuğumuzu aynalara soracağız. Yorulduk yaşamaktan, yorgun düştük. Ve yeni bir yorgunluk faturası ödemek üzere, masum gelecekler peşine taktık umutlarımızı.

 

Bir yılın sahnesi kapandı. Her birimizin hasretlerini, özlemlerini anlatan bir öykümüz-türkümüz vardır elbette. Aslında öykümüzü cebimizde, yanımızda taşıyoruz. Sadece giderek tortulaşan hatıralar ve özlemler, gelecek yeni yılın eşiğine bırakılarak sahne kapanacak.

 

Bir anlamda son bakışımız, susuşumuz gülmeye gebedir.

 

Hüseyin KAYA