İlki 27 Temmuz 2016 tarihinde yayınlanan 668 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile başlayıp en son 697 sayı ile nihayetlenen ihraç kararnameleri ile ülke genelinde 150 binin üzerinde Kamu Emekçisi mesleklerinden ve alışık oldukları düzenlerinden ihraç olmuşlardır. İhraçlar ve KHK’lar ile ilgili olarak yüzlerce belki de binlerce makale ve köşe yazısı yazılmıştır. Bu yazıyı kaleme alırken amaç; bir psikolog olarak ihraç olan arkadaşlarla ilgili yazılan tüm yazıların dışında meselenin duygular ve yaşanan travmatik sonuçlarına dönük olarak bir çalışmaya imza atmaktır. Çok çarpıcı sonuçları olabilecek hatta duygusal bir kopuşu yaratabilecek böylesi işe imza atanlar ülkenin gelecekteki 100 yılını çaldıklarını hiç hesaba katmamış olduklarını tahmin etmek hiç de zor değil. Çünkü alınanın (çalı- nanın) sadece insanların emekleri, severek yaptıkları meslekleri değil çocuklarının gelecekleri, boğazlarından geçen helal lokmaları ve umutlarıdır. Bir insanın umutlarını çalmak ve çocuklarının boğazından geçen lokmasına el koymak o kişiyle beraber tüm ailesinin etkilenebileceği en büyük travma olduğunu gözden kaçırmamak gerek.
Duyguları konuşmaya başlayalım o zaman. Öncelikli olarak ihraç olduğunu öğrenme süreciyle başlamak gerek. İlk anda ihracı yaşayan kişilerde şokla birlikte (bireysel farklılıkları da dikkate alırsak) farklı birkaç duygu ve davranış stili ortaya çıkmaktadır. Bazı arkadaşlar olayı hafife almaya çalışıp yaşanan travmayı bastırma ve öteleme yoluna gitmişlerdir. Farklı bir yaklaşım olarak da bazı arkadaşlarda ilk şokun ardında çok ciddi anksiyete durumu ortaya çıkmış olup tüm geleceğinin ipotek altına alındığını, yarınlarının yok olduğunu, emeklerinin uçup gittiğini düşünmelerinin ardından yoğun bir depresyon durumu başgöstermeye başlamıştır. Aile bireylerine dönük olarak bakmak gerekirse birincil olarak eşler, çocuklar ve anne-babaları ele alırsak, ilk anda yaşanılan şoku atlatabilmesi konusunda ihraç olan yakınına sözel bir destek ve dayanışma davranışı göstermeye çabalayıp, kendi yaşadıkları şoku ikinci bir plana atmaya çabalamaktadırlar. Ancak aile bireylerinin yaşadığı şok daha sonraları kendini çok ciddi bir şekilde ortaya çıkaracaktır. Bizler de buna Travma Sonrası Stres Bozukluğu diyoruz. İhraç olan kişiler dönersek; ilk anda o kadar farklı duygu ve davranış stili ortaya çıkmaktadır ki bazen verilen tepkiler anormal düzeye ulaşmaktadır. Çünkü öfke, kaygı, korku, belirsizlik, hüzün, umutsuzluk vb. duyguların iç içe geçmesi ve süreci anlamlandırmadaki zorluklar bu kadar farklı duygunun sonuçlarını da karmaşık hale getirmektedir. Davranışsal olarak ağlama, sessizlik, gülme vb. davranış stilleri bir arada iç içe geçebilmektedir.
İlk birkaç günün ardından alışık oldukları işe gidememeleri ve günlük yaşam rutinlerinin bozulması sonucu olayın ağırlığı daha bir hissedilmeye başlanmaktadır. Yalnızlık, terk edilmişlik, değersizlik süreçleri ilk bir ay ve devamında kendini hissettirecektir. Bu arada patolojik olarak nevrotik durumlarda bu aydan sonra ortaya çıkmaktadır. Depresyon ve Anksiyete Bozuklukları. Ekonomik olarak ailesinin ve kendini idame ettirememe durumunun da ortaya çıkması sonucu bu nevrotik bozukluklar daha da beslenecek olup ilaçlı-ilaçsız tedavi süreçlerini elzem kılmaktadır. Bu arada aile bireylerinin de yaşanılan sosyal-ekonomik düzenlerinin bozulması ve travmatik durumdan kaynaklı olarak yoğun stres altında gerek psikolojik(TSSB, Depresyon, Kaygı Bozuklukları vb.) gerekse fiziksel(Gastrit, ülser, Vücut fonksiyonlarında his kaybı vb.) rahatsızlıkları ortaya çıkmaktadır. Kısaca hesaplamak gerekirse 150 bin ihraç ve bunların himayesinde yaşayan eş, çocuk, anne-baba ortalama 1 milyon insan bu durumdan etkilenmektedir. Hazır konu açılmışken şunu unutmamak lazım eğer ortada bir suç varsa ki şunu biliyoruz, suç kişiseldir ve kişiyi bağlar ayrıca sonuçları ve cezaları da kişiseldir ve kişisel olması gerek. O halde 150 bin kişi diyelim suçlu yaklaşık olarak 850 bin insanı cezalandırmak niye? Onların yaşadığı bu terk edilmişliğin, belirsizliğin, yalnızlığın, öfkenin, kaygının, depresyonun, fiziksel hastalıkların, birçok psikolojik hastalıkların, ekonomik olarak aç kalmalarının ve benzeri yaşadıkları cezalandırmaların hesabını kim verecek? Şunu da unutmayalım ihraçlar ve aileleri sadece aç kalmaya mahkum edilmemiş olup bir de sağlık ve sosyal güvencelerinden de mahrum bırakılmışlardır. Yani hasta olmaya ve psikolojilerinin bozulmasına bile hakları yok. Bu çözümsüzlük bir kar topu gibi hem yeni sorunları hem de yeni insanları içine katarak daha bir karmaşık hal almaya doğru evrilmektedir. Yani bir müdahale edilecekse şimdi tam zamanıdır yoksa müdahalede zorlaşacaktır.
Sonuç olarak her zaman söylediğimiz gibi sağlıklı toplumlar sağlıklı nesillerin yetişmesi ile mümkündür. Ülkenin önümüzdeki bir asrı yanı yüz yılı şu anda ipotek altına alınmış durumdadır. Çünkü hiç bilmedikleri ve işlemedikleri hatta babalarının, annelerinin bile işlemedikleri suçlardan ötürü cezalandırılan bir nesil büyüyor. Unutmayın; 3 yaşında, 5 yaşında ağlamaya ve terkedilmeye mahkum edilmiş çocuklar yetişiyor. Anne ve babasını gizli gizli ağlarken çıkardıkları sesleri yatağının altında hıçkırıklarla dinleyen 13 yaşındaki bir nesil yetişiyor. Canından çok sevdiği öğretmenlerini göremediği için davranış problemleri gelişen çocuklar yetişiyor. Bir annenin yeni doğan çocuğunu büyük bir şefkatle kucağına koyan ve sevincine ortak olan sağlıkçılar kendi çocuklarının önüne bir bardak süt koyamıyor. Bunların hepsini çözecek ve geleceğimizi ipotek altına alan bu travmadan çıkmanın yol ve yöntemleri yok mu? Var tabi. Bu yazının asıl işi de bu zaten; yani sorunu acı bir şekilde ortaya koymak, kendimizle yüzleşmemizi sağlamak ve güzel günleri ortak bir gelecek düşüyle beraber planlamak. Öncelikli olarak tüm arkadaşların ihraç arkadaşlarla ve aileleriyle çok önemli bir dayanışma ağı örmeleri gerekir. Çünkü unutulmamalıdır ki ihraç olan kendisi bu travmayı yaşayan da kendi çocuğu olabilirdi. Bu ülkeyi ve bu şehri seven herkesin ihraç olan arkadaşları daha çok araması, yan yana gelmesi ve dayanışma göstermesi gerekir. Devletin ve İktidarın yapması gereken de acil olarak ihraçları durdurması ve ihraç olan arkadaşların istisnasız-ayrımsız-amasız göreve iade etmesi gerekir. Tüm arkadaşların ve ailelerinin yaşadığı ekonomik kayıplarının, travmalarının ve sağlık sorunlarının ivedi bir şekilde çözülmesi gerekir. Bununla ilgili olarak içinde meslek elemanlarının bulunduğu çok ciddi bir komisyon kurulmalı ve yaşanan tüm mağduriyetler birebir dinlenerek, kökünden çözülmelidir. Yani bir şehrin sokaklarını, parklarını hatta çehresini değiştirip güzelleştirebiliriz ama o şehirde yaşayan insanlar ve çocuklar mutsuzken bunların bir kıymeti harbiyesi kalmıyor.
Gözyaşı yanağında asılı kalan her bir çocuğumuzun o güzel yanaklarından öperim. Bir şey değişir her şey değişir. Sağlıcakla kalın.
Muhabbet Özkan UÇ / Psikolog