Evimin gazete yerine uzaklığı, yaklaşık,800 adım,550 metre. Gibi. Mesainin olduğu bir gündü.550 metrelik yolda, karşılaştığım, gördüğüm, motorlu taşıt araçlarını saydım. Caddelerin, yolların, hemen hepsinin, bir yakası tamamen, bazı caddelerinde, iki yakasını, park etmiş. Araçlar, işgal etmişti. Gazete yerime kadar gördüğüm, sayabildiğim, motorlu taşıt araçları, nerdeyse attığım adımların sayısı, kadardı. Sokaktaki, caddedeki, insan sayısından, fazlaydı.
Caddelerde, sokaklarda, insandan çok motorlu taşıt araçları vardı. Çoğunluk onlardaydı. Yayalar, tedirgin yürüyorlardı. Karşıdan karşıya geçişlerde, bazı araçlar, yayalara geçiş önceliği verirken, bazı magandalar, vermiyorlardı. Korkulu, tedirgin, kaçarak, geçişler yaşanıyordu.
Siz ne kadar dikkatli olursanız olun. Dikkatli olmayan, trafik magandaları, hep vardı.
Hafta sonu bağa gidiyorduk. Şehre giriş köprüsünde, gidişte iki ana yol vardır. Elâzığ yolu, ikincisi Pülümür yolu istikameti. Pülümür istikametine gidecek olan araçlar, kırmızı ışıkta, yolun solunda, dururlar. Sola sinyal verirler. Pülümür istikametine gidecek araçlardan biri, yolun sağında, Elazığ istikametine gidecek araçların sırasında, sola sinyal vermeden durmuş. Geçiş ışıklarının yanması ile aracını sağ sinyalini vermiş, Elazığ istikametine giden bizim aracın üzerine sürdü. Kıl payı kaçarak kurtulduk. Trafik canavarının, magandasının, yaşanan bir örneğiydi.
Bizim yaşadığımız, günümüz dünyasında, hemen herkesin, yaşadığı, öneklerden biriydi. Trafik canavarı, insan yaşamı için en büyük tehlike olmuştu.
Sabah kahvaltısına, beklenmeyen misafirlerde, katılmıştı. Ekmek yeterli değildi. Ekmek alması için eve 100 metre uzaklıktaki markete, İlkokul Üçüncü sınıfta okuyan Arya yı, gönderemedik. Trafik canavarından korkuyorduk. Aryanın annesini, Aryanın yaşında iken, bırakın yakın bakkala, çarşının her yerine gönderiyorduk. O günler, geçmişte mazide kalmıştı.
O günlerde, o yıllarda, şehirde sınırlı sayıda, motorlu taşıt araçları vardı. Kimin aracı olduğu bilinen, sayılı insanlara ait araçlardı. Öğretmenlik yaptığım okulun, müdürünün, zengin iş adamı, Rahmetli Celal Yaşarın, belediye başkanlığı yapmış, Hasan KORKMAZIN, bir iki hâkimin, özel otomobili vardı. Bunların yanında resmi kurum amirlerinin resmi makam araçları vardı. Hemen hepsini, şehirde ikamet eden herkes tanırdı. Gıptayla bakardık.
Sokaklar tenhaydı. Trafik korkusu yoktu. Çocuklar sokakta korkusuzca oynuyorlardı. Çocuklar için sokak kültürü, bir okul kültürü gibi eğitim alanıydı. Çocuklar, orada sokakta, arkadaş edinmeyi, yarışmayı, sevmeyi, sevilmeyi, öğreniyorlardı. Gelecek yaşamda, kalıcı arkadaşlıklar, dostluklar ediniyorlardı. Sokakta birlikte oyun oynayan çocukların aileleri de, yakın komşuluk ilişkilerini kuruyorlardı. Aynı mahallede oturan LEYLA HANIM, bizim kapıyı çalar. Hanıma, ’senin oğlun benim oğlumu dövmüş.’ Der. Şikâyetçi olur. Hanım içeri alır. Tanışırlar. Ağırlar. Çocuklarla konuşulur. Yıllar, hatta ömür boyu süren yakın bir dostluk, komşuluk ilişkisi kurulur.
Üç milyona, ikinci el otomobil almıştım. Evin önünde park etmiştim. Okuldaydım. Özel otomobili olan okul müdürü, yanıma geldi. ’Senin oğlun, arkadaşı ile arabayı almış. Çarşıda tur atıyor. Haberin olsun.’ Dedi. Şaşırmıştım. Nasıl olur çocuk 13 yaşında. Hiç araba kullanmamış. Eve geldiğimde çağırıp sordum. Niye yaptın. Bunu,’ Dedim. Gülerek, ’Fazla gezmedik. Bir tur attık. Çarşıda araba yoktu. ‘ Dedi.
Sokaklarda, insan sayısından fazla olan motorlu taşıt araçlarının, hareket halinde, çıkardıkları egzoz gazı ile doğayı kirletmesi, Trafik canavarı kadar, yaşamı tehdit eden en büyük tehlike olmuştu.
O yıllarda, yaşamı tehdit edecek, sayıda otomobil yoktu. Cep telefonu yoktu. İnsanlar birbirlerine daha çok yakınlardı. Birbirlerine daha çok zaman ayırırlardı. Dostlukları, hoş sohbetleri, vardı. İnsanlar, daha çok bencil, benim olsun. Benimde olsun. Değillerdi. Dostluklara ilişkilere, değer verilirdi. İyi günde kötü günde, sıkça dostluklar, bir araya gelirdi. Güvenirlilik aranan önemli bir değerdi.
O günler, güzeldi.