Antalya’dan aradılar: “Hocam, televizyondan izledik. Sizin orada, Tunceli’de, lise öğrencisi bir çocuk bıçaklanarak öldürülmüş. Üstelik bıçaklayan kişinin öldürdüğü çocuğun yanındaki kız arkadaşına laf atmaktan çıkan bir kavga da olmuş. Hani bizim Tunceli’de, bize yakışmayan bu tür çirkinlikler, cinayetler, işlenmezdi. Nedir bu gençlerimizin hali, kim bunları böyle yetiştirmiş. Hani, hırsızı, yankesicisi, dolandırıcısı, kaptı kaççısı olmadığı, kadının özgür olduğu, kadına, laf atılmadığı, saygı duyulduğu, daha önemlisi cinayetlerin işlenmediği Tunceli halkı, okuryazar oranı yüksek, kültürlü bir halktı. Nazar mı değdi. Bize, çocuklarımıza” diye üzüntülü kızgın bir şekilde söylendi, durdu.
     Bir şey diyemedim. “Haklısınız” dedim. “Nazar değmedi. Biz bunu yaptık. Kıza, laf atanı, bıçaklayıp öldüreni, biz yetiştirdik. Onlara insan sevgisini, insan olmayı kazandıran değerleri, biz veremedik. Onların yanlışta olsa yaptıklarına seyirci kaldık. Suç, bizde, onları yetiştiren, ailelerde, onları eğiten okullarda, seyreden, uyarmayan, toplumda aramalıyız” dedim.
    Son yıllarda şekillenen, Tunceli gençliği, bu tür olayların yaşanacağı, hatta artacağı endişesini, vermekteydi. Hemen herkes bu konuda endişeliydi. İşsiz, olmaları, sorumluluk verilmemesi, halkın tanımı ile başıboş kahve köşelerine terk edilmeleri, çaresizlikleri, aynı durumda olanlarla, olan, giderek guruplaşmalara yol açan ilişkileri, özentileri, dünyayı, önlerine koyan dokunmatik telefonları, kitaplardan, kültürel yayınlardan uzak olmaları, onları endişe edilir konuma getirmiştir.
   Endişe edilir hale gelmelerinde, yalnız onların suçu yok, Ailelerin öğretmenlerin, onların yaptıklarına seyirci kalıp göz yuman toplumun, onlara iş vermeyen, sorumluluk vermeyen, sahiplenmeyen devletinde payı vardır. Yığından Üniversiteyi bitirmiş. Ehliyetli diplomalı gençler, geleceklerinden umutsuz, kahve köşelerinde, sokaklarda, günlerini geçirmektedirler.
    Geleceğimiz dendiğinde, aklımıza şüphesiz ki onlar, çocuklarımız, yarınlarımız, gelir. Geleceği, toplumu, onlar şekillendireceklerinden onlar, toplumun, geleceğidir. Yarınlarıdır.
   Onların yetişmesinde, şekillenmesinde, ailenin, okulun, çevrenin, toplumun, hatta devletin payı çok büyüktür. Belirleyicidir.
   En büyük pay, yaşama kanat çırpmaya başladığı ailedir. Ailenin vereceği kazandıracağı, değerler, bir fidanın, bir çiçeğin, açmasını, yetişmesini sağlayan değerler gibidir.
   Uçmayı annesinden öğrenen kuş, dünyaya gelir gelmez dört ayaküstüne kalkıp, annesinin peşinden koşan hayvan yavrusu gibi, çocukta, gözlerini açar açmaz muhatap olduğu, anneden, ailesinden, aldıkları ile şekillenmekte, öğrenmektedir.
  AİLE TERBİYESİ denilen tanım, çocuğa verilen, kazandırılan değerlerdir. Çocuk aileden aldığı terbiye dediğimiz, hayat boyu kalıcı değerlerle yetişip topluma katılır. Çocuk, ailenin geleceği olduğu kadar toplumunda geleceğidir.
  Çocuk ailenin serveti sayılacak kadar değerlidir. Aile onu özenle yetiştirmenin hep çabası içinde olur. Yanlış verilen terbiye dediğimiz değerler, onu zararlı bir fert olarak topluma katar.
   Gelişmiş uygar ülkelerde, geleceği şekillendiren çocuklar, içinde bulundukları uygarlık, eğitim seviyesine göre yetişir. Şekillenirler. Aileler, okullar, buna bilimsel, çağdaş değerlerle özen gösterirler.
   Antalya’da, tatil yapan, Rus turistler, aynı mekânda tatil yapan bizim çocuklarımız için, “Türkler, çocuklarını, çok bencil, şımarık, sorumsuz yetiştirmişlerdir” diye açıklamalarda bulunmuşlardı.
   El bebek gül bebek gibi yetiştirdiğimiz çocuklara, toplumsal yaşamda önemli olan değerleri kazandırmaya özen göstermeliyiz. Her istediğini alarak, her dediğini yapmasına göz yumarak, yetinmesine, sorumluluk kazanmasına fırsat vermeyerek, yetişmesine göz yummak, seyirci kalmak, çocuğa, geleceğinde önemli olan değerleri kazandırmayacaktır.
   Bu değerlerden yoksun çocuk, toplumsal yaşama zarar vereceği gibi. Her şeyi kendisi için yapacağından kendisine de zarar verecektir.
      Okurum, anlattı. “Okullarda teneffüs arası, okul dışında, kuytu köşelerde, toplanıp sigara içen kız öğrencileri gördüm. Yakışmayan, konuşmalarını, davranışlarını, tanık oldum. O yaşta, bu kültürle yetişirlerse, aileye, topluma, zarar vereceklerdir. Ne demişler. Ağaç yaş iken eğilir. Kızlarımıza, çocuklarımıza, geç kalmadan, vaktinde sahip çıkmalıyız. Giderek artan kirlilik, yozlaşma, toplumu, tehdit ettiği gibi bizleri de üzmekte, endişelendirmektedir” diye endişelerini dile getirdi.
   Aynı görüntüleri, ben de birkaç kez görmüş, üzülmüştüm.
   Uyuşturucu, madde bağımlısı çocuklarımız vardır. Toplum olarak bizleri üzen önemli bir sorundur. Ailelerin vaktinde bu çocukları sahiplenmediklerinden, yaptıklarına, seyirci kaldıklarından bu çocuklar, bu bağımlı alışkınlıkları edinmiş, olmalılar. Ülke çapında, en az suç işlenen kentimizde, madde bağımlısı çocuklarımız, suç işlemezlerse de, bizim, toplumun, önemli bir kaybı, önemli bir sorunudur.
   Geçmişte bu sorunu sık, sık dile getirmiştim. Yetkililere bu çocukları topluma kazandırmak için çağrılarda bulunmuştum. Dönemin Emniyet Müdürü, çok çaba sarf etmişti. İş edinmelerini sorumluluk almalarını sağlamıştı. Futbol takımı kurmuş, onları oynatmıştı. Bu sorunda bayağı yol alınmıştı. O gidince de proje yarım kalmıştı.
   Şimdi tekrar yetkililere çağrıda bulunuyorum. Bu çocuklara, sahip çıkalım. İş sahibi yapıp, sorumluluk verelim. Dışlamayalım. Yakınlık duyalım. İlgilenelim.
   Çağımız, proje çağıdır. Onlar için de bir projemiz olsun.

 

Fikri TAŞ