Üç yıla yakın bir süredir. Tunceli Emniyet Müdürlüğünü sürdüren Hayati YILMMAZ’IN, Tunceli, hatta yurt gündemine bomba gibi düşen beklenmeyen istifa haberini almıştık. Nedenini tahmin ettiğimiz halde sormak için kendisine ulaşamamıştık. Telefonlarımıza çıkmamıştı.   Görevi süresince her aradığımızda, ulaştığımız, müsait olmadığı ortamlarda bile mesajla müsait olmadığını iletecek kadar nezaketli bir yöneticiydi.

  Yaklaşık 30 yıl, üniformasını taşıdığı bir kurumdan, meslekten ani bir kararla ayrılması onun içinde kolay olmamıştı.

  İstifasına sebep olan, bizimde tahmin ettiğimiz nedenler, basında yayınlanan istifa dilekçesinde ayrıntılı bir şekilde ortaya çıkmıştı.

   ’Türkiye Cumhuriyeti kanunlarını milletin hizmetinde olarak tarafsız ve eşitlik ilkelerine bağlı kalarak uygulayacağıma namusum ve şerefim üzerine ant içerim’ diye başladığı istifa dilekçesinde, ’görevimi, hukuk teminatını ve güvenini yitirmiş personelimle, yeminimdeki gibi tarafsız ve eşitlik ilkesine uygun sürdüreceğime inanmadığımdan, Personelimi, kanunlara değil kudrete, güçlüye sığınmış göreceğimden, en ağır suçu işleyen personele savunma hakkı verilirken, kaliteli hizmet üreten tertemiz personelimin savunmaları alınmadan görevlerinden alınmaları, hukuka bağlı yönetimin olmadığı ortamda, görev yapmayı içime sindiremediğimden, kendime, üniformama, saygı duyabilmek için istifa ediyorum’ diyordu.

   Bu, ifade, bu tavır, hukuka inanmış, haksız uygulamalara karşı çıkan kendine ve savunduğu değerlere saygı duyan, bu değerleri, mevki ve makamların üstünde tutan kişilere özgü bir tavırdı. Bir ifadeydi.

  Tunceli Emniyet Müdürlüğüne atandıktan sonra, bütün ülkede, özellikle Güneydoğu illerinde, olduğu gibi Tunceli’de de, suçsuz oldukları iddia edilen çokça insanlar, hukuk devletine yakışmayan gece baskınları ile evlerine giren korkulu kıyafetleri, silahları ile donanımlı özel hareket görevlileri tarafından, çocukların, kadınların, gözleri önünde, yerlere yatırılarak, gözaltına alınmışlardı. Bu uygulamalar, hukuk devletlerinde, sıkıyönetim koşullarında görülmeyen uygulamalardı.

   Bu hukuksuz, insan haklarına aykırı uygulamaları, bu köşede dile getirdiğimde, eleştirilerimi, dikkate almış,  gözaltılarda, büyük tepki çeken uygulamalara, bir ölçüde izin vermemişti.

  Görevde bulunduğu sürede, zaman, zaman Tunceli’de büyük toplumsal olaylara yaşanmıştı. Hiç birinde halkla, Emniyet güçlerinin karşı karşıya gelmesine izin vermemişti.

  Hukuk devletlerinde, bir hak olan gösteri, yürüyüş ve basın açıklamalarını, yasaklayıcı, şiddetle bastırıcı, uygulamalara izin vermemişti.

  Halkla devlet arasında geçmiş yıllara dayalı kötü izleri silmenin, halkla devleti bir araya getirmenin, güvensizlikleri silmenin, barıştırmanın çabası içinde olmuştu.

  Halkın değerlerine saygı duymuş. Değer vermişti. Halkın yüzde doksanı Alevi olan Tunceli’de, onların inançlarına saygı duymuş. Cemevinde düzenlenen dini etkinliklere, cenaze törenlerine katılmıştı. Personelini, Alevilik konusunda bilgilendirmek için Alevi dedelerinin katıldığı bilgilendirme toplantıları düzenlemişti. Ankara’ya seslenerek, ağırlıklı olarak alevi kökenli polislerin Tunceli’ye atanmasını önermişti.

   Toplumsal dayanışmaya, halkla, toplumla, bir araya gelmeye önem vermişti. Halkın, esnafın yanında olmuştu. Çaylarını içmiş, sorunlarını dinlemişti. Emniyet güçleri ile halk arasında köprü olmuştu.

  Bütün ülkeyi sarsan BERKİN gösterilerinde, protestolarında, Tunceli’de örnek bir yöneticilik sergilemişti. Sağduyulu yönetimiyle, Tunceli Halkını, bütün ülkeyi sarsacak olayların çıkmasına izin vermemişti. ’Canlar kırılacağına camlar kırılsın’ diye tarihe geçen, tarihi bir açıklama yapmış, Devlet Baba olmanın örnek bir davranışını sergilemiş. BERKİN’İN Ailesine baş sağlığı dilemişti.

   Bu sergilediği uygulamalarla, Dersim Halkı tarafından, Marksist, Leninist solcular, tarafından alkışlanmıştı. Bu tarihte, Dersim tarihinde görülmemiş bir ilkti.

  O, yaptıkları ile Dersim’de iz bırakanların kervanına katılmıştı. Dersim Halkı onu unutmayacaktı.

  Hatırlayacaktı.

  Güle, güle Müdür Bey.

Fikri TAŞ