İlkokulu, ortaokulu, okuduğum, çocukluk dünyamı yaşadığım ilçem MAZGİRT’TEYDİM.
     Beklenen, az da olsa yağan yağmur sonrası, hava serin, hatta soğuktu. Bir zamanlar, yoğunluktan geçilmeyen kısa mesafeli çarşısında kimsecikler yok gibiydi. Kısa mesafede tur atan bir birkaç kişinin dışında pazarlama araçları vardı. Bir zamanlar, bayram törenlerinin yapıldığı hükümet konağının önü araç park yeri olmuştu.
   Tarihi asmalı kahvede birkaç kişi oturuyordu. Kahvenin ortasına kurulu soba çatır, çatır yanıyordu. Üşümüştüm. Sobaya yakın oturdum. Kahvenin sahibi geldi. Üzgün bir ifadeyle, “Hocam hoş geldiniz. Ben kaybettiğiniz rahmetli oğlunuzun arkadaşıyım. Üzülerek acınızı tekrar paylaşıyorum” dedi. Onun yaşama, bizim ona, doyamadığımız sevgili oğlumun kokusu burnumda tütmüştü.
   1950’li yıllardı. İlçenin köylerinden bir vatandaşa, o yılın Milli Piyango çekilişinin en büyük ikramiyesi vurmuştu. Gazeteler, günlerce onu yazmıştı. İstanbul’da işçilik yapan talihli, uçağa binmenin, istisna, imtiyazlı, olduğu yıllarda, Elazığ’a uçakla gelmişti. Etrafındakilerle birlikte asmalı kahvede oturmuştu. Haberi alan Mazgirt halkı kahveye dökülmüştü. Kahveye sığmayan halk, pencerelerden talihliyi görmeye çalışmıştı. Talihlinin, bütün çay paralarını fazlası ile ödeyeceğini düşünen kahveci, dışarıda seyredenlere bile çay dağıtmıştı. Talihli, çevresindeki birkaç kişinin çay paralarını ödeyerek kahveden çıkmıştı. Yüzlerce çay parasını alamayan kahveci, piyango talihlisi, ilçede günlerce konuşulmuştu.
   Hükümet konağının önünde, ilçenin simgesi tarihi kaleyi seyrettim. Öğrencilik yıllarımda çok çıkmıştık. Dileğimiz kabul olsun diye kalenin batı yakasındaki karşı mağaraya, taş atardık. Kalenin çeşitli yerlerinde, yol yapım izleri gözüküyordu. Sorduğum ilçe sakinleri tepkiyle, “onaracağız adı altında, kalemizi harap ettiler. Tarihi dokularını adeta sildiler. Onarımı bahane ettiler. Define aradılar” diye tepkilerini dile getirdiler.
  Kalenin Kuzeydoğusuna düşen, kar, sularından oluşan GÖLBAĞINI, hatırladım. Korkumuzdan yakınına gitmezdik. O günün yaşlıları anlatırlardı. DERSİM KATLİAMININ yapıldığı 1938 yıllarında, askerlerin, köylerden topladığı, isyana katıldığı ileri sürülen aşiretlere mensup günahsız, olaylara karışmamış insanları, çoluk, çocuk, kadın erkek, ayırmadan götürüp bütün Mazgirt Halkını duyacağı mesafede, göl bağında, kurulu ağır makinelerle, soykırım yaparcasına katlederlermiş. Göl, kıpkızıl kan gölü,olurmuş. Son yıllara kadar insan kemiklerinin hala göl çevresinde olduğu söylenirdi.
   ELTİ HATUN’U merak ettim. Öldükten sonra yılanın mezarında, gözlerini çıkarmasından korkan kralın kız kardeşi,  öldüğünde, bir kümbet yaptırılarak, tabutunun, demir bir zincirle, yılanın çıkamayacağı ELTİ HATUNUN yüksek tavanına asılmasını ister. Vasiyeti yerine getirilir. Tabut, zincirle, sekizgen şeklinde yaptırılan, ELTİ HATUNUN yüksek tavanına asılır. Sabah gittiklerinde, yılanın tabuta sarılı olduğunu görürler. Tavandan indirilen tabut, ELTİ HATUN türbesinin içine gömülür. Zaman, zaman gittiğimiz türbede, Hala tavanında asılı duran zincirlere bakar, yılanın nasıl oraya çıktığını merak ederdik.
    Geçmişte, ERMENİ HALKININ çoğunlukla yaşadığı ilçedeki tarihi kilise, ilçeye renk katan, ilçenin tarihi yapısını zenginleştiren, tarihi bir yapıydı. Son yıllarda türeyen kaçak hazine avcıları, o tarihi yapıyı da harap ettiler. Milliyetçi duyguların yoğunluğunu yaşadığımız çocukluk yıllarında, din dersine katılmayan ermeni arkadaşlarımıza, hiçte yakınlık duymazdık. Hâlbuki kapı koşularımızdı, çok iyi insanlardı. İlçenin eski, esas sahipleriydiler.
   Selçuklular, tarafından yapıldığı söylenen tavanı, kemerli taşlardan yapılan tarihi caminin, uzun, tarihi yıllar içinde giderek toprağa battığı söylenirdi.
  Ermiş bir çobanın yattığı söylenen ÇOBAN BABA Türbesinin yanı başındaki ÇOBAN BABA, çeşmesinin koyunların süt verdiği İlk Bahar Mevsiminde sütle karışık aktığı söylenirdi. Sık, sık gittiğimiz çeşmede suyun sütle karışık aktığını görememiştik.
     İlçemde geçirdiğim, yaşadığım, yıllarımı, bir film şeridi gibi izledikten sonra, İlçemin içinde bulunduğu, sorunlarını merak etmiştim. Bir zamanlar, ilin en büyük ilçesi olan, milletvekillerinin, çoğunlukla seçildiği ilçem, ilin ilçeleri içinde en büyük göçü vermişti. Nerdeyse bir köy olmuştu.
    İlçeyi yöneten kaymakamı sordum. “Bir öncekinden farklı, halka yakın. Halkın içinde. Memnunuz” diyorlardı.
   Özel kalemde bekletilmeden makama alındık. Kaymakam Bey, bizi sıcak karşıladı. Karadenizli olmanın doğallığı, sadeliği, açık sözlülüğü üstündeydi. Ben İlçemin geçmişini anlatırken, Kaymakam Bey ilçeyi, sorunlarını, gerçekleştirmek istediği projelerini anlattı. Geçmişte pek az rastlanan ön yargısı olmayan, devletle, halkı buluşturan, sorunlara, birlikte çözüm arayışı içinde olan, bir devlet adamı, bir yönetici, olmalıydı.
   İlçede, yaşamı kolaylaştıran, renklendiren, projelerin gerçekleştirilmesi hazırlığı içinde olduğunu örgendik. Henüz proje oluşturma, aşamasında olduğundan, ayrıntısına girmedik.
   İlçeyi, kendilerinden daha çok tanıyan, halktan, belediyeden, paylaşım, öneri, proje, beklediklerini, beklentisinin gerçekleşmediğine, üzüldüğünü söylüyordu.
   Yaklaşık iki saat sohbet ettiğim Kaymakam Bey, kişisel beklentilerinden çok, insanı insan yapan değerleri korumayı, halkına, ülkesine, karşılıksız, her koşulda hizmet etmeyi isteyen, ilkelerinden taviz vermeyen, Allah korkusu olan bir devlet adamı izlenimi bıraktı. Bende.
   DERSİMİN, sorunlarını çözmek, sosyal ekonomik alanda kalkınmasını sağlamak için yoğun çaba sarf eden, Sayın Valimizin, ilçemde, yaşamı kolaylaştıracak, zenginleştirecek, henüz proje aşamasında olan, projelerin, hayata geçirilmesi için desteğini esirgemeyeceğine inanıyorum.
   “İnşallah, bu projeyi gerçekleştirmeden ilçeden gitmem” diyen Kaymakam Beyin yüzünde inançlı, emin, güvenli bir ifade vardı.
   İlçemin, badem dardağan ağaçları ile kaplı, ZAĞBANDAN, geçerken, tekrar geçmişin uzun yıllarına gittim. BAHAR BAYRAMINI, okulla, ZAĞBANDA kutlardık. Badem çağlası, dardağan toplamak, yemek için sıkça ziyaret ettiğimiz bir mekânımızdı.
   Çocukluk dünyamızın.
   +    +  +
  BELEDİYE’NİN YENİ OTOBÜSLERİ.
    İlçemde bulunduğum sırada, Belediye basın bürosundan aradılar. “Belediyemizin, şehir içi ulaşım için satın aldığı iki yeni otobüsün, hizmete sokulacağı törene, sizi de davet ediyoruz” dediler.
    İle, döndüğümde, gözüm, belediyenin şehir içi kervanına katılmış, o yeni otobüsleri aradı. Üniversite ile birlikte şehrimiz büyümüş, yayılmıştı. Ulaşım önemli sorunlardan biri olmuştu.
   Geçmişte, borçtan boğulmuş, bırakın yeni araçlar almayı, çalışanlarının ücretini bile ödeyemeyen belediyenin, şimdilerde, çalışanlarına, bir kuruş borcu olmadığı gibi çalışmalarını kolaylaştıracak, yeni teknoloji ile donanmış araçlar habire satın almaktadır.
   Geçmişte, şehir içinde, belediyenin önündeki ana yolda oluşmuş çukurları bile dolduracak imkânları olmayan belediye, şimdilerde bütün şehir içini, yeni yaptığı yollarla, parklarla, donatmıştır.
   Belediyenin, yeni satın aldığı otobüslerle, otobüs sayısı 6 olmuştu. Şehir içi ulaşımın, büyük ölçüde çözülmesi, yoksul üniversite öğrencilerini, sevindirdiği gibi, beni de çok sevindirmişti.
 


 Fikri TAŞ