Hani bir Ebuzer vardı, Gıfarlı olan: Ebuzer el Gıfari. Bu adı, bugün dini ve imanı dilinden düşürmeyip halkına karşı örgütlenen bu devletin hâlihazırdaki yöneticilerinin ağzından duymuş olamazsınız! Çünkü Hz. Muhammed’in ilk sahabelerinden olan Ebuzer, İslam adına yetkili olanların İslam’la bağdaşmayan tasarruflarının karşısına canı pahasına da olsa dikilen bir ‘kıymıktı’. Döneminin iktidarına karşı doğruyu ve inandığı İslam’ın değerlerini söylemekten bir kez olsun geri durmayan bu onurlu insanın, ne devletle işi oldu, ne de devletin çirkin yüzüne karşı bir eyvallahı. O nedenledir ki,Muaviye ile Hz. Osman onu hiçbir zaman için sevmediler. Öyle ki, ona karşı beslediği düşmanlıktan ötürü gözü dönen Osman, bu nedenle onu ve ailesini Rebeze Çölü’nde sürgüne yolladı. Çölde bir kızı ve oğlunu açlıktan kaybetti. Açlıkla gelen ölüm onun da kapısını çalınca, son nefesini verirken bile şu cümleleri söylüyordu: “İçinizden kim devletin habercisi, yöneticisi, komutanı veya casusuysa beni kefenlemesin.” Çünkü Ebuzer, devletin ne menem bir şey olduğunu ve insan ahlakını nasıl kirlettiğini kendi tecrübeleriyle sınamış, buna rağmen bir kez olsun doğruyu ve haklı olanı söylemekten geri durmamıştı.

 

 

DEVLET GERÇEKTE KENDİNİ AKLIYOR

 

Haklı olarak, bu hikâye de nereden çıktı diyenleriniz olacak. Bu aslında, 17 Aralık’tan beri yaşanılanlardan ötürü sık sık aklıma gelen bir olaydı. Üstüne bir de Milliyet ve Taraf gazetelerinde yer alan fişleme skandalları haberleri eklenince, yazmamak olmazdı. Fakat biz milletin derdine ses olalım derken, bir de ne öğrendik: Meğerse bu fişlemeleri yapanlar, herkes gibi beni ve ailemi de fişlemişler. Taraf’ın sözkonusu haberde ortaya koyduğu gibi, bu fişlemede bile her türlü sahtekârlığa başvurmuşlar (10.01.2014). Peki, bunu ne adına yapmışlar? Vatan ve milletin bekasına tecavüz eden bölücü ve yıkıcı terör örgütlerine mensupmuşuz da, onlar buna engel olup, devleti kurtaracaklarmış! Nerede yapmışlar bunu, Hozat Emniyet Amirliği’nde. Yani, bu devletin bir kurumunda!

 

Şimdi soruyorum, bu ülkeyi, on yılı aşkın bir süredir Müslümanlık edebiyatı yapan bir hükümet yönetiyor mu? Yönetiyor! Bu hükümetin başında, “Bizim dönemimizde fişlemeler bitti” diyen bir başbakan var mı? Var! Peki, bu fişlemeler hangi zaman aralığında yapılmış? AKP’nin iktidar olduğu dönemde. Hadi yapıldılar, bunu yapanlar cezalandırıldı mı? Hayır. Bırakın cezalandırmayı, daha birkaç ay önce konuyu Meclis gündemine taşıyan CHP milletvekili Oktay Ekşi’ye cevap veren dönemin İçişleri Bakanı Muammer Güler bakın ne dedi: “Yapılan araştırma sonucunda, ismi geçen devlet görevlileri hakkında yapılan ihbar ve şikâyetin işleme konulmamasına karar verildi.” (Radikal, 28.06.2013). Yani bir araştırma olmuş ve bu araştırma sonucunda da ismi geçenlerin suçsuz olduğuna karar kılınmış! Ama Milliyet’in aynı haberine göre, fişlemelerin bulunduğu bilgisayar klasöründen hem fişlemeyi yapan polisin eşinin resmi, hem de bazı polislerin kendi adlarıyla dosya açtıkları tespit edilmiş (08.01.2013). Anlayacağınız, bir gazete muhabirinin kendi olanaklarıyla tespit ettiği bu gerçeği, devletin kendisi her ne hikmetse bir türlü tespit edememiş! Neden mi? Çünkü o polisler bunu kendi keyiflerinden değil de, yıllardan beridir devam edegelen devlet politikasının emirleri doğrultusunda yaptılar da, ondan. Olanlar sadece bununla da sınırlı değil!

 

 

ORALARIN “AHLAKI” DA DEVLETTEN SORULUR!

 

Meğerse bizim devletin ‘bazı polis memurları’ tam bir ahlak abidesiymiş de bizim bunca zaman haberimiz yokmuş! Neden mi? Gaziantep Üniversitesi’nin İslâhiye’deki fakültelerinde okuyan öğrenciler el ele, kol kola gezip, duygusal ilişki yaşamışlar da, bu vatan aşkıyla yanıp, kavrulan polislerimiz onları fişlemeyi de devlet görevinden bilmişler. Memuru ‘magazinciliği’ ve ‘dedikoduyu’ meslek hâline getirmiş bir devletin düşeceği aciz işte tam da bu olsa gerek. Eminim ki, bunu yapan o polisler, hayatlarında bir kez olsun, karşı cinsten birinin elini tutma ‘ahlaksızlığı’ ve ‘terbiyesizliğini’ sergilememişlerdir. Hâl böyle olunca insan, onları ve çocuklarını da ancak ‘leylekler’ getirmiştir diye düşünmekten kendini alamıyor!

 

Hazır söz Gaziantep Üniversitesi’nden açılmışken, geçtiğimiz ay içerisinde üniversite yönetimi tarafından görevine son verilen Ahmet Bülent Özer’i de burada zikretmeden geçmek olmaz. Hani şu Kürt, Alevi ve solcu olduğu için bin bir türlü haksızlığa maruz kalan o akademisyen arkadaşımız. Kendi beyanlarına göre, “verdiği ders içeriklerinin sorgulandığı, dedikodu yoluyla itibarsızlaştırılmaya çalışılıp, tehdit, şantaj, fiziksel ve psikolojik saldırının yanı sıra siyasal fişleme ve iş özgürlüğü bir dizi zorbalıkla kısıtlanan” o öğretim görevlisi (Evrensel, 12 Aralık 2013).

 

Bütün bunlar, devletin devlet olmaktan çıkıp, bir hükmünün kalmadığının açık birer delilidir. Maruz kalınan haksızlıklara dair dile getirdiğim örneklerin hepsi, AKP iktidarı döneminde gerçekleştirilen icraatlardır! Hâl böyle olunca da, düne kadar Müslümanlık adına mağduriyetten dem vuranların iktidar olunca nasıl bir değişim geçirdiklerini de tüm çıplaklığıyla görüyoruz.

 

Şimdi Ebuzer’in, devlete bulaşmanın nasıl bir kirlilik ürettiğini 14 yüzyıl önce görüp, bundan canı pahasına neden uzak durduğunu anladınız mı? Bana göre, devletin mayasının bozuk olduğunu bizzat gördü de, ondan!

 

 

[email protected]