ROJFER, ağlıyordu. Karne tatilinde sınıfı, ısıtılmadığından, üşütüp, hastalanmış, sürekli inleyen ARYA, şaşkındı. Ablasına bakıp, bakıp o da derin iç çekiyordu. ROJFER’İN, saçlarını okşayarak. “Ağlama kızım. Babanın, bir suçu yok ki. Bir yanlışlık olmuş. Baban yine öğretmen olacak” dedim. Yüzüme, yaş damlacıklarına bulanmış gözlerle bakıp. “Büyük Baba, babam, tekrar öğretmen olacak mı?” dedi. “Tabi olacak” dedim.
   Her gün, birlikte okula gittikleri, 22 yıl öğretmenlik yapan babaları, mesleğinden öğretmenlikten, ihraç edilmişti. İhraç edildiği güne kadar herhangi bir soruşturma geçirmemiş. Hakkında her hangi bir işlem yapılmamıştı. Buna rağmen, yargılanmadan suçunun ne olduğu belirtilmeden, 22 yıllık hizmeti yok sayılarak, meslekten atılmıştı.
   Bu işlem, dünyanın hiçbir hukuk devletinde yapılmadığı gibi, askeri darbeler, sıkıyönetimler, olağanüstü yönetimler yaşamış, ülkemizde de yaşanmamış. Yapılmamıştı.
    Sayın Cumhurbaşkanımızın, Sayın Başbakanımızın sık, sık vurguladıkları hukuk devletimizde bunlar yapılmıştı.
   Hukuk Devletlerinde, devleti, devlet yapan temel taşı vatandaşlar, farklı kimlikte de, farklı düşünce dede, olsa, iktidara, muhalifte olsa, devletin güvenliği, koruması altında eşit haklara sahiptir. Suç işleyen bir vatandaşı, çıkardığı, hayata geçirdiği yasalarla yargılar. Suçu sabit görüldüğünde, yasaların öngördüğü cezalar verilir. Yargılamadan ceza verilmez.
    Özel sektördeki çalışanlarda, devletin kanunları ile koruma altındadırlar. İşveren, keyfine göre çalıştırdığı işçiyi çıkaramaz. Yasalar çerçevesinde bütün haklarını vermekle yükümlüdür.
   Koskoca Hukuk Devleti, Devlet Baba, yıllarca bu devlete çalışmış. Hizmet etmiş çalışanına, “Sen muhalifsin. Seni istemiyorum. Bütün haklarını elinden alıyorum. Seninle birlikte bütün aileni de cezalandırıyorum” diyor. Bu cezayı hukuk devleti çalışanına vermez. Böyle bir yargısız ceza Hukuk Devletinin kanunlarında yoktur. Hukuk Devleti, kanun Devletidir. Hak ve özgürlükler, devletidir.
    Hukuk Devletinin özünde, değerlerinde, bütün düşüncelere, farklı düşüncelere yer vardır. Farklı düşüncelerle, kimliklerle, hukuk, yani ADİL Devlet kimliğini alır. Muhalefetin olmadığı, muhalefete, yer verilmediği devletler, hukuk devleti olamazlar.
    ROJFERİN babasına sordum. “Bizim bilmediğimiz, görmediğimiz ne büyük bir suç işlediniz de sizlere bu kadar ağır bir ceza verdiler” dedim. “Sendikal çalışmaların, sendikal eylemlerin, dışında, benim de yakından tanıdığım meslektaşım arkadaşlarımın da, suç oluşturan herhangi bir eylemi olmamıştır. Üye olduğum sendika, yasalar çerçevesinde kurulmuş bir sendikadır. Sendikanın yaptığı eylemlerde, yasal olan toplantı ve gösteri yasalarına uygun yapılmıştır” diyerek kendilerini savundu.
    Hukukçu olan Sayın Valimiz de, bir sohbette, “Sendika, hukuk devletinde, olması gereken bir kurumdur” demişti.
   Bir sendika üyesine, işi, mesleği, ekmeği, elinden alınacak kadar ağır bir ceza verilirken, üyesi olduğu, sendika, hala yasal olarak faaliyetlerine devam ediyorsa, üyenin, sendikal faaliyetlerinden dolayı işlediği bir suç olmamalıdır.
     Tunceli, bir ülkenin kalkınmasında uygar ülkeler seviyesine çıkmasında en büyük payı olan, toplumu şekillendiren Eğitim, Öğretim yarışında, ülke çapında yıllarca hep önde, ipi göğüsledi.
    Bu adeta bir seferberlikti. Bu seferberlikte, bu başarıda, başta Sayın Valimiz, olmak üzere Milli Eğitim Müdürleri, çalışanları, veliler, eli öpülecek öğretmenlerin, görevinden alınan öğretmenlerin, payı vardı.
   Mesleğini bu kadar çok seven, görevini bu kadar özveriyle yapan öğretmenlere kıymak büyük bir haksızlık olmalıdır. Milli Eğitim Bakanlığı da bunun farkına varmış olacak ki, meslekten ihraç edilen öğretmenlerle ilgili yeniden inceleme yapılmasını istediği söylenmektedir.
   İldeki başarılı öğretim kadrosunu korunmasında büyük payı olan Sayın Valimizin de, haksızca yapılan bu ihraçları, onaylamadığına, üzüldüğüne, inanıyoruz. Bunların tekrar mesleklerine dönmeleri için gerekeni yapacağına da inanıyoruz.
   Yoğun çatışmaların yaşandığı Doksanlı yıllardı. Tunceli’deki Terör Şubesinin başına, Ankara’dan dan özel görevlendirilmiş FETTULLAHÇI dedikleri İSMAİL KERİMOĞLU adlı bir müdür getirilmişti. Tunceli Hürriyet muhabiriydim. Aynı zamanda, bütün  gazetelerin, dağıtım bayisi idik. FETÖCÜ Müdür, cemaat adına, Kurban Bayramında 500 adet kurban kestirerek halka dağıtmıştı. Ondan uzak durmuştum. Emniyet görevlileri, bir aramada, birinin evinde Tunceli’de yasaklanmış bir gazete yayını bulmuşlardı. Bizim oradan alındığını söylemişler. Emniyet görevlileri gelip benimle oğlumu emniyete götürmüşlerdi. Bir suçlu muamelesi yapmışlardı. Beni bırakırken oğlumu bırakmamışlardı. Valiye, Emniyet Müdürüne rağmen, biz at FETÖCÜ Müdürün, getirtip korkuttuğu 

yalancı şahitlerle, sonradan meslekten atılan o günün MİT Müdürü ile iş birliği yaparak oğlumu tutuklatmışlardı.
   O günlerde çok üzüldüğümü gören rahmetli annem, başımı okşayarak. “Üzme kendini oğlum, bu günlerde geçer” demişti.
   Yalancı şahitlerin mahkemede doğru ifade vermeleri ile oğlum, aklanmış, berat etmişti.
   Annemin dediği çıkmıştı. O günler de geçmişti.
   Mesleğinden atıldıkları için üzülenlere, bende, annemin dediğini söyledim.
   “Üzülmeyin. Bu günler de geçer” dedim.

Fikri TAŞ