Kin ve hasetten uzak, yıldızlara yakın! Adımlarımı değil, bir arpın yumuşak ve avutucu tınılarını dinliyorum
Sana şimdiye kadar neden yazamadım? Sanıyorum bunun yaşadıklarımla yakından bağlantısı var. Aslında şunu da biliyorum, bu aşamadan sonra sana yazacağım ama seni asla yazamayacağım. Ne kadar yazarsam yazayım her zaman eksik bir yan kalacak ve bu eksik yan beni hep yazmaya yönlendirecek.
(Hafif bir rüzgâr gibi giriyorsun gecenin kuytuluğuna. Kareli bir gömlekle yürüyorum.)
Bir korkunun cenderesinden kurtulmam lazım. Sonsuzluk beni kendi girdabına alacaksa eğer ben bu girdapta bir ömür tüketmeye razıyım. Ben onun için yaratıldım. Bana verilen görev o sonsuz girdapta dönüp durmaktır. O muhteşem dönüşün ahenkli senfonisine kapılmam gerek… Beni bekleyen o. Beni bekleyen sımsıcak bir ışık; beni cezbeden ve alıp içine sonsuzluğunda kaybeden o.
(Kin ve hasetten uzak, yıldızlara yakın! Adımlarımı değil, bir arpın yumuşak ve avutucu tınılarını dinliyorum.)
Yürüyorum ve sözde senden uzaklaşıyorum. Uzaklaşmam bir garip, beni senden uzaklaştıran yol, sana kavuşturan yol oluyor, biliyorum.
(Kalırsam öleceğim. Kalırsam teslimiyetin kollarında, ay ışığı yüzümde kararacak.)
Ne çok seviyorum seni. Bu büyük sevgi insanı korkutur. Bu büyük bağlanma insanın yaşam damarlarını tıkar. Bak işte bu, bağlanıp ayrılmamayı ifade ediyor. Çekip gitmek ise, sürekli sana yürümeyi, sana koşmayı… Çünkü sen ışıksın, insanı peşinden sürükleyensin.
Heykel: Azize ve Azime Önlü ( Med-Cezir )
(Varlığın ılık bir rüzgâr sanki
Na’ma bu işte!
Ne kadar uzak olsan da,
O kadar yakın ve yakıcısın.
Zamanın dili nedir ki,
Şu anda efsar da,
Efser de,
Efsun da sensin! )
Beynim patlayacak gibi. Bir şeye anlam bulmaya çabalıyorum, boşuna! Seni yazmaya çalışırken kendimi yazıyorum; gücüm seni yazmaya yetmiyor, sana kendimi anlatıyorum, heyhat! Aşk, bir insanın başka bir insanda yaşamasıdır.
( Güz mevsiminde yapraklar nasıl sararırsa, senin yanında öyle sararıyorum.)
Sen benim yar-ımsın! Yârim-sin! Sensiz eksik bir varlığım ben. Yar-ı olmayan adam. Biyolojik olarak yarısı olmayan bir adam nasılsa, sensiz ben öyle yarı ölü, yarı felçliyim.
Victor Hugo “bir insanı en iyi gülüşleri ifade eder” der. Sen gülünce yeryüzü aydınlanıyor. Bir kır çiçeğinin tazeliğini ve saflığını senin gülüşlerinde görüyorum. Sen bahar gibisin. Baharın yaşam coşkusu senin gözlerinde belirgindir. Senin saçların aykırı, sıra dışı; rüzgârı karşısına alan bir at gibidir. Tenin bir yasemin çiçeğinin tazeliği ve beyazlığı kadar güzel ve naziktir.
İçtensin; yaşamı bilen, anlayan ama tüm kötülüklere rağmen içtenliğini bırakmayansın.
(Gözbebeklerinde martılar uçuyor ey sevdiğim,
Gözbebeklerinde alev yakamozlar
Badem çiçekleri,
Kelebek uçuşları…)