Üzülmeyin, devlet babanızdır! Döver de sever de…

5 Temmuz'da karara bağlanan Ergenekon duruşmaları, Türkiye’nin sancılı demokratikleşmesi ve yargılama sürecine dair yapılagelen tartışmalara sunduğu katkıdan ötürü önemli bir işleve sahip. Mevzubahis olunan bu gelişmenin gerek yakın geçmiş, gerekse geleceğin şekillenmesinde edindiği rol de göz ardı edilemez.

Yargılamaların özellikle AKP iktidarı döneminde gerçekleşmesinin kendine has bir dokusu bulunmakta. Diğer türlü bir ifadeyle, “AKP gibi, Kemalist askerî vesayetin mühendisliğinden mustarip kılınmış büyük bir toplumsal kesimin desteğini alan bir parti olmasaydı, Ergenekon adı verilen bu yapılanmaya dair herhangi bir müdahaleden bahsetmemiz kısa vadede pek mümkün olmayacaktı”. Mamafih, Erdoğan ve partisinin 10 yıllık serüveninden önce, devlet içerisinde ayyuka çıkan bu çeteye dair müdahalede bulunacak bir alternatiften söz etmemiz mevzubahis bile değildi. Bu nedenle, ister bir iktidar hesaplaşması isterse de bir tasfiye operasyonu (ya da siz ne derseniz deyin) olsun, yargılananların tamamını kapsamamakla beraber, tavuk öldürür gibi insan öldüren katillerin layık oldukları cezayı almaları, hayırhah bir gelişme olmuştur.

Bu durum aynı zamanda, darbeciliği sanat hâline getirenlerin, babalarının çiftliği gibi tasarrufta bulundukları devlet idaresi üzerinde hoyratça tepinmelerine de okkalı bir cevap oldu. Bundan, AKP döneminde meydana gelmiş ve hâlen de gelmekte olan hukuksuzlukları göz ardı ederek, iktidara yönelik gözü kapalı bir güzelleme yapma uğraşısı içerisinde olduğumuz anlaşılmamalı. Anlayacağınız, hakkını teslim ettiğimiz “Sezar’ın Sezarlığını da unutacak değiliz”. Fakat yine de mırıltıları duyar gibiyim. Burada bir es verip, uzun zamandır lüzumlu gördüğüm bir açıklamayı yapma gereği hissediyorum. “Bunları, yayın hayatına başladığı andan itibaren liberal, Sorosçu, Cemaat’in gazetesi gibi gırla ithama muhatap kılınan Taraf gibi bir gazete de söylemenin büyük bir bedeli gerektirdiğinin farkındayım. Açık olmak gerekirse, burnundan kıl aldırmayan, dünyanın endemik tüm ukalalarının bulunduğu bir popülasyonun nezdinde, ne söylediklerinizin ne de o âna değin dile getirmiş olduğunuz haklı tepkilerin bir hükmünün olmadığını gördüğüm için, yapılacak eleştirileri de zerre-i miskal dikkate almış ve de alacak değilim. Bu nedenle de, benimle aynı minvalde düşünenler yarın AKP iktidarının zulmüne maruz kaldıklarında, ‘biz demiştikçilerin’ yine aynı vızırtıları tekrarlamalarının bir kıymetinin olmadığını şimdiden belirtme ihtiyacı hissediyorum. Siyaseti tribün holiganlığına çevirenlerin ‘ya bizdensin ya da diğer taraftan’ gibi saçma sapan dayatmalarına karşı gerçek, doğru ve vicdanlı olanın yanında yer edinmenin, insani faziletlerin en değerlileri olduğuna inananlardanım. En nihayetinde de gerçek yürüyüşüne devam ediyor ve hiçbir çakıl taşı da bu tarihsel akışı bugüne değin durduramadı!” Şimdi yine kaldığımız yerden devam edebiliriz.

Bilinen bir gerçek var ki, o da bugün Ergenekon’a dair yapılagelen yorumların tek başına AKP karşıtlığı üzerinden inşa edilmesinin taşımış olduğu sakıncalardır. AKP’nin gerçekleştirmiş olduğu düzinelerce olumsuzluğa odaklanıp, her türlü icraatını mahkûm etmek; toplumsal dinamiklerin tesirleriyle yapmak zorunda kaldığı ya da toplumun kendisine de bir faydasının dokunacağı aşikâr olan icraatları görmezden gelmek olacaktır. Öyle ki, bugün AKP’ye muhalefet eden Ergenekon tescilli çevrelerin, kendi geçmişlerindeki kirliliklere rağmen hâlen demokrasi havariliği yaparak AKP’yi eleştirmelerinin de iler tutar bir yanı yoktur. Yani, Kemalist diktatörlüğü ilericilik olarak gören, askerî darbelere elleri çatlarcasına alkış tutan ve orduyla birlikte Milli Demokratik Devrim yapma heveslerine kapılanlara, demokrasinin ‘d’si hep kalın geldi!

 

Amasız bir YETMEZ!

Ergenekon, başından beri İslam, Kürt, gayr-i Müslim ve Alevileri birer korku hâline getiren ve sonrasında da bu korkuları daimi kılarak toplumsal çatışmayı alevlendirenlerin takip ettiği süreğin adı oldu. O yüzden AKP’nin bu oluşumu sadece kendine yönelmiş bir tehdit olarak gösterip, öncesini görmezden gelmesinin kabul edilebilir bir yanı bulunmamakta. İktidar bu konuda samimi davranmayıp, yargılamaları göstermelik bir sirk oyununa çevirerek, perde arkasından da bunu ileride bir pazarlık malzemesi olarak kullanmayı düşünüyorsa, feci hâlde yanılıyor demektir. AKP’nin rüştünü ispatlaması için, Ergenekon’un bugüne kadar yaratmış olduğu tahribatın asıl mağdurları için 90’lı yıllar ve öncesine kadar uzanan süreci de mercek altına alması gerekiyor.

Çünkü Ergenekon’u bir de, soludukları havanın her bir ânına sirayet eden, OHAL (olağanüstü hâl) adlı kâbuslar diyarında geçiren bu mağdurlardan dinlemeli. Şüphesiz ki, onlardan öğrenilecek daha çok şey var. Dili yasaklandığı için şarkısını söyleyemeyen; köyleri yakılıp, yaşamları alt üst edilmiş; ölüm ve işkence gibi insanlık suçlarından öte, kendilerine insanca bir muamele bile reva görülmeyen; uzatmalı bir çavuşun general edasıyla yazın sıcağında, kışın soğuğunda sıraya dizip, saatlerce falakaya yatırdığı bu halktan dinlenecek onlarca dert birikmiş bulunmakta. Olur da bir gün gerçekten de bu kanlı tarihle yüzleşmeye yeltenilirse, suçu, dağlara çıkmak dışında kendilerine başka bir seçenek bırakılmayanlarda aramaktan ziyade; devletin bekası yalanlarının arkasına sığınıp, içlerindeki her türlü caniliği ifşa edenlerde olduğu da cesurca dile getirilmelidir.

Düne kadar devlet baba edebiyatıyla gününü gün eden, bugün de mahpusa düşenler hiç gocunmasın. Yabancı değil, kutsadığınız devlet babanızdır sizi hem dövüp hem de seven. Daha ne istiyorsunuz, onlarca devrimci ve solcunun ölümleri pahasına atıldıkları F Tipleri için, siz değil miydiniz “yıldızlı otel yakıştırmasında bulunan”. Şimdi o oteller de siz de gününüzü gün edin! Dileğiniz kutlu olsun!

Yalçın ÇAKMAK

*Bu yazı 10 Ağustos 2013 tarihinde Taraf Gazetesi'nde yayımlanmıştır.