TEMBELLİK HAKKI

Bütün sanat yapıtları boş zamanları iyi değerlendirerek ortaya çıkar. Ünlü Fransız toplumcu yazar Paul Lafargue “tembellik hakkı” der buna. Lafargue bununla ilgili çok yaygın olarak okunan bir kitap da yazmıştır. Bu kitapta çok güzel düşünceler öne sürülmekte, okuyucu bundan dersler çıkarmakta ; “iyi ki bu kitabı okumuşum, okumasam bir eksiklik olacaktı” diyebilmektedir. Bunun gibi bazı yapıtlar, tekrar tekrar okunmalıdır.

         Öğrenciler 12 Haziran’da, eğitim çalışanları 1 Temmuz’dan itibaren dinlenceye çekildiler. Bu tatilin iyi değerlendirilmesi insanın kendine ve olanaklarına bağlı bir şey. Eğitim çalışanları ve öğrenciler için yaz tatili, iyi değerlendirilmesi gereken bir zaman aralığıdır.

         Hiçbir etkinlikte bulunmadan da tatili bitirebilirsiniz; okuyarak, yazarak, sanatsal çalışmalarda bulunarak da zamanınızı değerlendirebilirsiniz. Bu insanın olanaklarına ve sanatsal eğilimlerine bağlı bir şeydir. Eğitimcilerin bir kısmı tatilini kıyı kasabalarında geçirmeyi tercih etmektedir. Bu her yıl tekrarlanan alışkanlıklara dönüşmüştür.

         Eğitimcilerin bir kısmı da bu tatili verimli bir zaman aralığı olarak görmekte; tatil dönüşü dinlendiği, yorgunluğunu üzerinden attığı her halinden belli olmaktadır. Yaşadıkları, gördükleri yerleri, tanık oldukları olaylara, sanatsal bir gözle bakarak insanlık durumlarını yansıtmak sorumluluğuyla karşı karşıyadırlar. Bu yaşantılar bir resimle, bir fotoğrafla, bir şiirle, bir öyküyle yansıtılabilir. Sanata yatkın olan arkadaşlarımızın bu çalışmaları yaşama tanıklık etme, tatili iyi değerlendirme olarak anlaşılmalıdır. Buna benzer uğraşlarla yaşananları anlamlandırabiliyor, yaşama bizden bir şeyler eklemenin mutluluğunu tadabiliyoruz. İnsanın asıl mesleği dışında tat aldığı, heveslendiği, yaparken mutlu olduğu yan uğraşları da olmalı. Buna benzer yan uğraşlar insanı dinlendirir, can sıkıntısını giderir, yaşamı tekdüzelikten kurtarır.

         Serbest zamanlarını iyi değerlendiren, kendine zaman ayıran insanlar topluma değerli yapıtlar da sunmuşlardır. Bunlardan biri, belki de en önemlisi Sivas Cankırımı’nda kaybettiğimiz edebiyatımızın karınca gibi çalışkan, bilimsel ve nesnel eleştirinin kurucusu Asım BEZİRCİ’dir. Asım BEZİRCİ yıllarca bir şirketin muhasebe bürosunda çalışır. Geceleri uykusuz kalarak, kendine zaman yaratarak bilimsel birçok değerli yapıta imza atar. İşte bu çalışkan eleştirmenimizin yazdığı, hazırladığı kitapların ışığında, edebiyat yapıtlarını nasıl okumamız, okurken nelere dikkat etmemiz, nasıl yararlı okuma sağlayabiliriz? gibi sorulara yanıt bulabiliyoruz. O’nun kılı kırkyaran değerlendirmeleri olmasaydı, bilimsel ve nesnel eleştirinin yol göstericiliğinden yeterince yararlanamayacaktık. Bu nedenle Asım BEZİRCİ’nin yapıtlarına edebiyat okurları ve sanat izleyicileri olarak yüksek bir değer biçiyoruz.

          Boş zamanları iyi değerlendirmek, dolu dolu yaşamak aynı zamanda bir sanattır. Nitekim tatili iyi değerlendiremediği, ne yapacağını bilemediği için çok yorgun olarak işine dönenleri görüyoruz. Zamanın iyi değerlendirilmesi, insanın hoşuna giden uğraşlarının olmasına bağlıdır. Bu uğraşlar spor yapmak, yüzmek, resim yapmak, fotoğraf çekmek, kitap okumak, tiyatroya gitmek, konsere gitmek... vb. olabilir. Bu yan uğraşların hiçbirisi yoksa can sıkıntısından patlamamanız için hiçbir neden yoktur. Bu saydığımız uğraşlar boş zamanlarımızı daha iyi ve verimli değerlendirmemizi sağlayabilir.

          Bundan 100-150 yıl önce insanların uzun ve yorucu çalışma saatlerinden dolayı pek boş zamanları olmuyormuş. Günde 15-16 saat çalışan insanın elbette boş zamanı olmaz, bunu hayal etmesi bile mümkün değil. Emeği ile geçinenlerin verdiği zorlu savaşımlar sonunda çalışma saatleri 8 saate indirilebilmiş. Yeteneği olan, eli sanata yatkın insanlar boş zamanlarını iyi değerlendirerek resim, heykel, müzik, roman, öykü, şiir alanında değerli yapıtlar ortaya koymuşlardır. İşte sanatın sadece varlıklı sınıflar için değil, emekçi sınıflar için de bir ihtiyaç olduğu böyle ortaya çıkmıştır.

          Sanata zaman ayıranlar, herkesin rahat, huzurlu, güvenli, barış içinde bir yaşam sürdürebilmesi için uyarıcı yapıtlar ortaya koymuşlardır. Sanat yanlıdır, yansıttığı sınıfın özlemlerini de dile getirir. Kimler sanat yapıtları ortaya koyar, kimler sanat yapıtlarından yararlanır? Önce onu düşünelim. Bir kere insanın sanat yapıtı ortaya koyabilmesi, sanatla uğraşabilmesi için bir şeylerden rahatsız olması, tedirgin olması gerekir. Tedirgin insan, rahatı kaçan insan, sanat yapıtlarına yönelir; bu yolla insanlara bir şeyler anlatır, sorular sorar.

          Okumuş aydın insanlar da sanatçıların bu yaratılarından yararlanarak yaşamı daha çekilebilir hale getirmeye çalışırlar. Sanat olumsuz yaşama koşullarına ışık tutar, karanlıkları aydınlatır, boyun büken insanları uyarır. Bu nedenle boş zamanlarımızı iyi değerlendirmek, yararlı ve keyifli olmasını sağlamak, ne yapacağını bilememenin şaşkınlığından kurtulmak, sanattan yeterince yararlanmak için onun bir ihtiyaç olduğunu bilmeliyiz. Birçok insan sanatı ihtiyaç olarak bile görmüyor; ihtiyaçlar sıralamasında, en sona bırakıyor.

           Sanat yapıtlarının iyi, güzel, doğru ve sağlıklı düşünmemize yardım ettiğini bilerek hareket edersek; her yanı sıkıntılarla kuşatılmış yaşamdan pes etmeyiz. Sanatın ışığından yoksun yaşayan insanların hep karamsar olduklarını görürüz. Sanat yapıtlarıyla iç içe yaşarsak, estetik bilincimizi (güzel duyumuzu) geliştirebiliriz. Boş zamanları sanatsız geçirmek herhalde çok can sıkıcı, aşksız yaşamak gibi bir şey olur.