Ali’siz Alevilik savunucusu Sol Vahabistlerin , Aleviliğe karşı kullandıkları en büyük kozları “ Kur’an” dır.

Bölüm 3 – Sol Vahabizm, Kuran ve Takiye

Ne benzerliktir ki Vahabizm’in atası Muaviye’nin , Hz.Ali’ye karşı kullandığı hilenin adı da “Kur’an” dır.

Her iki kesimde Kur’an’ı kullanarak, Ali ve sevdalılarına karşı mücadele yürütmekte ve mücadele yöntemlerinde benzeşmektedirler. Bu bakımdan “ Sol Vahabizm “ kavramı, Ali’siz Yol’suzlar için bir kez daha tanım olarak haklılığını ortaya koymaktadır.

Sol Vahabistlerin özelliği şudur; Kuran ayetlerinin Türkçe tercümesini okuduklarında ilk yaptıkları iş, Kuran üzerinden Ali’nin meşruiyetini sorgulamak ve “gerçek Ali’nin kitabı buysa, bizim Hz.Ali ile ilgimiz yoktur” savını işlemektir.

İşte tamda bu noktada Kuran’ın Kronolojik tarihini irdelemek, Sol Vahabistlerin saldırı argümanlarına yeterince cevap olacaktır.

Tarih Biliminin bize aktardığı gerçek şudur ki;

1- Hz. Muhammed döneminde, bugünkü yazılı şekilde bulunan kitap olarak bir Kuran yoktu.

2- Hz. Muhammed, 22 yıllık peygamberliği döneminde hiçbir zaman Kuran’ı bir kitap haline getirmek için de uğraş vermemiştir.

3- Bugünkü Kuran’ın yazım ve kitaplaştırma süreci Emevi Hanedanın bir üyesi olan 3. Halife Osman ve onun akrabaları olan Muaviye, Yezit, Mervan döneminde yapılmıştır.

4- Hz. Muhammed, 632 yılında vefat ettiğinde, O’nun çevresinde olan pek çok kişi de birbirinden farklı Kuran’lar vardı. Ve bu Kuran’ların hiç biri de birbiriyle tutarlılık arz etmiyorlardı.

5- Emevi Hanedanı mensubu olan 3. Halife Osman kendi döneminde, Kuran’ın nüshalarının toplanması, toplanan nüshaların tek ve derli hale getirilmesi için çalışma başlattığında, yaptığı ilk işlerden biri aynı zamanda bir birinden farklı orijinal Kuran nüshalarını yok etmekti.

6- Osman ve Mervan ( Ebu Süfyan’ın oğlu, Muaviye’nin üvey kardeşi ) tarafından oluşturulan bir heyet, Kuran’ın kitaplaştırılması için görevlendirildiğinde dışlanan, fikirlerine başvurulmayan kişi de Şah-ı Merdan Şir-i Yezdan Ebu Turab Aliyel Murteza’dan başkası değildir.

7- Bugün kü Kuran’ın yazım ve kitaplaştırılması sürecinde, Hz.Ali’nin etkisi olmamıştır çünkü Emevi Hanedanı Muhammed’e en yakın kişi olan Hz.Ali’nin kitap yazım sürecine dahil edilmesi durumunda Emevi isteği dışında bir Kuran’ın oluşacağını çok iyi biliyordu.

8- Emevi Hanedanı bu bakımdan, Hz. Ali’yı Kuran yazım sürecinden bilinçli olarak tecrit etmiş ve günümüz Kitab-ı Kuran’ı ortaya çıkmıştır.

9- Ve bugünkü Kuran’ın, Muhammed’in vefatı sonrası yazıldığının en büyük göstergesi de Muhammed’e gelen vahiylerin kronolojik olarak değil, rastgele bir şekilde tanzimidir.

10- Dolayısıyla da günümüzde olan Kuran-ı Kerim, Muhammed’in vefatından 12 sene sonra Osman-Mervan-Muaviye tarafından başlatılmış bir kitaplaştırma, farklı nüshaları yakma ve yok etme serüvenin sonucu olarak varlık kazanmıştır.

11- Osman-Mervan—Muaviye tarafından tanzim edilen ve kitaplaştırılan Kuran, çoğaltılarak Emevi Devletinin tüm yönetim merkezlerine gönderildi ve başka nüshalara/Mushaflara itibar edilmemesi konusunda sistemli bir siyaset izlendi.

Netice olarak ta Sol Vahabistlerin tezleri için sığındıkları Kuran’ın yazım ve kitaplaştırılma süreci bu kadar açık ve nettir.

Kuran’ın Ali karşıtı, Ebu Süfyan soyu tarafından şekillendirilmesi ve sistematikleştirilmesi doğal olarak Kuran’ın, Muaviye tarafından Hz. Ali’ye karşı bir hile aracı olarak kullanılmasına kadar giden sürecin önünü açtı.

Ebu Süfyan Ailesinin ( Osman-Mervan-Muaviye ) altın, paralı asker ve hileye dayanan dini kurumsallaştırma çabalarına karşı Hz. Ali, onların şekilsel ve zahiri din yorumlarına karşı, Batini yorumu geliştirdi ve Kuran’ın çeşitli bölümlerinin Batini yorumlarını yaparak, kendi Kuran yorumunun farklı olduğunu, kendi Kuran yorumunda Ehlibeyti esas alan bölümlerin anlamlarını sonraki kuşaklara aktarılmasını sağladı.

Hz. Ali’nin iradesi dışında artık yeni kurulan devlette din kurumsallaşıyordu. Çünkü eyaletlerin çoğunu Ebu Süfyan ailesinden gelen valiler/komutanlar veya Ebu Süfyan ailesine yakın olanlar yönetiyordu. Ve bu eyalet/şehir yöneticileri olan Osman’ın atadığı Emevi ailesi mensupları, sistematik bir şekilde Osman-Mervan-Muaviye’nin din-siyaset- askerlik-vergi alanında ki tüm kararlarını harfiyen yerine getiriyorlardı.

Hz. Ali, yalnız kalmıştı ve yalnız kaldığı noktada ileride kendisine karşı kullanılacağını bildiği yazılı Kuran’a karşı, kendi batini yorumunu geliştirmek dışında bir yolu da yoktu.

KURAN-I NATIK; KONUŞAN KURAN: HZ.ALİ

Ebu Süfyan’ın oğlu Muaviye, Hz. Ali’ye karşı açmış olduğu savaşta atalarının intikamını almak ve eskiden çok Tanrılı dönemde, sonrasında Tek Tanrılı dönemde hakimiyetleri kuvvetlenen hanedanının geleceğini garanti altına almak istiyordu.

Çünkü Muaviye, Ali’nın ve ailesinin varlığını kendi din politikasına ve kurumsallaşmasına bir tehdit olarak görüyordu. Muaviye, Osman ve Mervan’la iş birliği ile yazmış oldukları Kuran’ın yerine Ali’nin Batini yorumunun esas alınmasından ve kendi hanedanın sonunun gelmesinden fazlaca da tedirgindi.

Fırat Irmağı kıyısında yapılacak savaş öncesi Hz. Ali’nin ordusu ırmak kenarını tutmuş ve Sıffin Savaşı başlamadan stratejik üstünlüğü ele geçirmişti. Ancak buna rağmen Hz. Ali, Muaviye’nin ordusunun ırmak suyundan yararlanmasını sağlamış ve susuzluğu Muaviye’ye karşı bir savaş aracı olarak kullanmamıştı. Yıllar sonra aynı ırmağın kıyısında Muaviye’nin oğlu Yezit’in ordusu, Hz. Ali’nin oğulları ve torunlarının ırmak suyundan içmesini engellemiş ve Yezit kendi soyunun niteliğini bir kez daha ortaya koymuştu.

657 yıllında bugün İŞİD’in elinde olan Rakka şehrine yakın bir nokta olan Sıffın’de yapılan savaşta Muaviye, yenileceğini anlayınca kendi yazdığı Kuran’ı mızrak ordusunun mızrak uçlarına geçirerek , Kuran’ın hakem olmasını istemiş ve Ali’nin ordusunda ki Arap Kabile Cahilliğinden yararlanmaya çalışmıştı.

Hz. Ali ise Muaviye’nin bu hilesine karşı, Sol Vahabiliğin bilerek görmezden geldiği “Ben Konuşan Kuran’ım “ sözünü söyleyerek, Muaviye’nin mızrak uçlarına astırdığı yazılı Kuran’a itibar edilmemesini kendi ordusuna telkin etmiştir. Hz.Ali , “ Kuran-ı Natık” benim diyerek ne demek istiyordu?

Kuran-ı Natık; Konuşan Kuran Benim demek;

1- İnancın Ortodokslaşmasına “ hayır “ demektir

2- Emevi çıkarları doğrultusunda tanzim olunan Kuran’a hayır demektir.

3- Şekli ve Zahiri değil, Batini Yorumun esas alınması demektir.

4- Batini Yorumun esas alınması ile Hz. Ali ve sonrasında ailesinin çevresinde Batini Ekollerin gelişmesi demektir.

5- Telli Kuran’ının oluşmasına zemin hazırlamak demektir.

Ali’nin, Sıffın’de ki “ Kuran-ı Natık” çıkışı, en basit deyişle “ dogmatizme ” meydan okumak demektir.

Ali’nin mücadelesi işte bu kadar yalın aynı zamanda yalnızlık içeriyordu. Ama bu yalnızlık bizlere çağlar öncesinden büyük bir hakikati de miras bırakıyordu.

12imamlar

TARİHİ HAKİKAT : “KURAN DEĞİŞTİRİLMİŞTİR”

Alevi Toplumunda çok yaygın olan ve eski kuşakların defalarca dile getirdiği bir cümle vardır. Bu da “Kuran’ın değiştirildiğine, Ali’nin Kuran’ı olmadığına”  ilişkin tarihi hakikati yansıtan cümledir.

Bugün Alevi Dünyası ve azınlık bir Şii ulema dışında Şii ve Sünni dünyası “ Kuran’ın değiştirilmediğine” inanır ve hatta “ değiştirildiğini” söyleyenlere karşı Şii ve Sünni ulemadan “ölüm fetvası “ verilebilecek şekilde tepkiler yükselir.

Bugün dahi Anayasasında Laikliğe vurgu yapılan Türkiye Cumhuriyetinde, Kuran’ın tek bir harfinin değiştirilmediği, İncil-Tevrat’ın değiştirildiğine ilişkin ilkokul sıralarından başlayarak, sosyal yaşamın her alanından musalla taşına kadar propaganda yapılır.

“ Kuran’ın Değiştirilmiş “ olduğu fikri ileri süren Alevi Sözlü Tarihidir. Bu öyle bir cümledir ki Emevi’den, Abbasi’den başlamak üzere günümüze kadar, bu cümleyi ifade etmek ölüm sebebidir.

Çünkü Alevi Sözlü Tarihi, tarihi bir hakikati dile getirmekte ve bu hakikatin geniş kesimlerce bilinmesi halinde Emevinin kurumsallaştırdığı dinin temellerinin yıkılacağını bizlere ifade etmektedir.

Ali’siz Alevilik mensupları Sol Vahabistler işte bu tarihi hakikati görmezden gelip, Emevi’nin Kuran’ı üzerinden Aleviliğe kıyafet biçmeye çalışmakta ve Ali’yi karalamaya çalışmaktadırlar.

Bugün kü Kuran’ı şeklen uygulayan ve harfi harfine kabul eden bir Aleviliğin sonu ya Sünnileşme ya Şiileşme ya da tarihi hakikatleri yok sayarak Ali’siz Yol’suz bir dinselleşmedir.

Tarihe hakikate uygun olan ise Hz.Ali’nin bize miras bıraktığı şekli değil, batine yoruma meyletmek ve böylece Kuran üzerinde ki Emevi Tahribatını olabildiğince oradan kaldırmaktır.

Kuran’ın en güzel Batini yorumlarını Hz.Ali’de başlamak üzere Aleviliğin ortaçağ ve yeniçağda ki ozanları yapmıştır. Pir Sultan’dan Virani’ye, Yemeni’den Şah Hatayi’ye yolumuzun ulu ozanları deyiş ve duvazdehlerinde Kuran’ın Batini yorumunu müzikle buluşturarak, nesilden nesile günümüze ulaşmasını sağlamıştır.

İşte Batini yorum ve müzikle buluşan ve tarihi hakikati nesilden nesile aktaran Aleviliğin Kuran’ı olan , “ Telli Kuranımız” ortaya çıkmış ve Hz. Ali’den başlamak üzere Emevi Dinine karşı ve Emevi Dinin Kuran’ına karşı; Kuran-ı Natık’ın yolu Alevi Toplumunu her türlü Vahabileşmeden korumuştur.

Sol Vahabist Ali’siz bir yol arayışı içinde olanların, Vahabiler gibi görmek istemedikleri ve yok etmeye çalıştıkları hakikat budur.

Sol Vahabistlerin, , tek dertleri Osman-Muaviye ve Mervan’ın yazdığı Kuran’da ki kadınla ilgili, cihatla ilgili, miras ve cezalandırma hukuku ile ilgili bölümler üzerinden Ali’nin yoluna saldırıda bulunmak ve o bölümleri özellikle işleyerek Ali’siz bir yol için psikolojik bir zemin hazırlamaktır.

Tüm bunlar karşısında bana “ 1,5 milyarlık Emevi topluluk yanlış biliyor da 20-30 milyon Alevi mi doğruyu biliyor ?” , diye Sol Vahabistler sorabilirler….

Evet, hem de çok doğru biliyorlar. 1,5 milyarlık niteliksiz nicesellik doğru biliyor olsaydı şayet bu kadar cehalet ve karanlık deryasında olmazlardı; Gerçeği savunmak her zaman bedel ister Hz. Ali’den başlamak üzere Aleviler bu bedeli hep ödediler, ödemeye de devam edecekler.

Çünkü Alevilikte takkiye yoktur; Takkiye sadece Emevi Dini ile Sol Vahabistlere özgü olan ve sığındıkları bir kavramdır, diyor

Kuran-ı Natık; Telli Kuran ile kalın diyerek bu bölümü sonlandırıyorum.