Ekmeği elinden alınan, uzun yıllar icra ettiği çok sevdiği, Hazreti Ali’nin “Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum” dediği öğretmenlik mesleğinden, hiçbir suçu, adli sicili olmadığı halde, ihraç edilmiş bir öğretmendi.
Elinde 5 litrelik sütle geldi. Her zaman gördüğümden daha üzgün çaresiz, bıkmış, yorulmuş, bir hali vardı. Oturdu. Uzun süre konuşmadan camdan dışarıya baktı. Daldığı yalnızlıktan uyandırmak için “Ne haber” dedim. Döndü, umutsuz bir bakışla, “haberler, sizde” dedi. Onu tekrar yaşama bağlayacak, ona can verecek hayat verecek müjdeli bir haber bekliyor olmalıydı.
Yaklaşık iki yıldır çok sevdiği mesleğinden, öğrencilerinden, uzakta, haksızlığa uğramanın acısını çekiyordu. Hayata tutunmak için, İki inek satın almış. Annesi ile birlikte, şehir dışında bir hayırseverin izin verdiği yerde, besledikleri ineklerin sütüyle, tavukların yumurtaları ile geçinmeye, hayata tutunmaya çalışmış. Elindeki sütü de satmak için getirmişti.
Gazete almaya gelen genç bir kız, koşarak heyecanla süt satıcısına yöneldi. Sarılmak istedi. “Öğretmenim sizi çok özledik” dedi. Kız öğrenci öğretmenini görmenin sevincini yaşarken öğretmeni, buruktu. Hayata küsmüş gibiydi. Zorla gülerken, içten içe, ağlamamak için olacak kendini zor tutuyordu. Görünen manzara karşısında biz de duygulanmıştık. Tutamadım, araya girdim. “ Arkadaşlar, annemin ünlü bir sözüdür. Kötü günler için, üzme kendini oğlum. Bu da geçer derdi. Sizin için zor kötü olan bu günlerde geçecektir. Emin olun” dedim. Teselli etmeye çalıştım. Kız öğrenci, öğretmeninden ayrılmak istemiyordu. Öğretmeni, üzgündü. Onun kadar buluşmanın sevincini yaşayamıyordu. Öğrencileri tarafından o kadar çok sevilen bir öğretmen olmalı ki, Öğrencileri onun için yürüyüş düzenlemişler. Valiliğe gitmişler. “Öğretmenimizi bize geri verin” demişler.
Ekmeği, kutsal mesleği elinden alınanların, hemen hepsinin, çok acılı günler geçirdiklerini, hayata, yaşama, küstükleri bilinen bir gerçekliktir. Hemen hepsinin ailesi, yakınları aynı acıyı paylaşmış; çekmişlerdir.
Babasının öğretmenlikten atıldığını duyan 7 yaşındaki ARYA’NIN ağlamasını günlerce durduramamıştık. Ancak, “baban tekrar öğretmenliğe dönecektir” telkinimiz üzerine teselli olmuştu. Her gördüğünde, “Büyük baba, babam hala dönmedi” diye sorar. Biz de “dönecektir” diye teselli ederiz.
İş yerime, oyuncak almak için gelen bir müşteriyi, iş yerimde oturan bir misafirim tanımıştı. Gittikten sonra, “kendisini de eşini de ihraç etmişler. Üstelik çocukları var. Öğretmenlikten başka meslekleri de yok. Bu insanlar nasıl geçinecekler. Nasıl yaşayacaklar. Bu nasıl Hukuk, bu nasıl adalet” dedi.
Arkasından Tanımadığıma, oturtup çay içirmediğime, hikâyesini dinlemediğime, oyuncak parası aldığıma çok üzülmüştüm.
Vicdanlı, Sayın Valimizin, bu trajediye, bu haksızlığa, bu yanlışlığa, seyirci kalmaya vicdanı el vermemişti. Devlet katındaki yetkililerle, günlerce inceleme araştırma yaptırarak, bu haksızlığın giderilmesine çalışmıştı. Kendi ifadeleri ile mesleklerinden ihraç edilen 148 kişinin suçsuz olduğunu, mesleklerine iade edilmeleri için gerekli yazışmaları yaptıklarını, ilgili makamlara ilettiklerini gerekli işlemlerin yapılacağını, ifade etmişlerdi.
Bu haber, yalnız mesleklerine döneceklere, yakınlarına değil, bütün TUNCELİ Halkının yüreklerine su serpmişti.
Sayın Valim,
Tunceli tarihine yazılacak güzel işler yaptınız. Güzel projeler hayata geçirdiniz. Yapılmasını istediklerinizin yapılmasını sağladınız. Önyargısız, devlet adamlığı kimliğinizle, devlete saygınlık kazandırdınız. DERSİM Tarihine saygı duyulan, unutulmayan bir isim olarak geçtiniz.
Vereceğiniz müjdeli haber, yalnız 148 kişiyi, yakınlarını, değil bütün Tunceli Halkını sevindirecektir.