27 Ekim 2010 tarihinde Kongre Kültür Merkezi’nde bir tiyatro izledik. Genco Erkal’ın Nazım şiirlerinden derlediği bir oyundu. Yıllardır Nazım şiirlerinden hazırlanan bu tür oyunlar oynanıyor. Bu tür oyunlara şiir-tiyatro da deniyor. Başka sanatçılar da bu türü denemiş ve başarılı olmuşlardır. ‘’Kerem Gibi ‘’ adlı oyun gerek yurt içinde, gerekse yurt dışında yankılar uyandırmıştır. Bu oyunun yurt dışında da etkili olması sanat dünyası için sevindirici bir durumdur.
Dostlar Tiyatrosu ve Genco Erkal’ın hazırlayıp sunduğu oyunlar tiyatro sanatı ve bilinçli izleyiciler için uyarıcı bir ders niteliğindedir. Bundan önce Denizli’de Sivas 93, Marks’ın Dönüşü… gibi oyunlar izleyicilerin gönlünü kazanmıştır. Toplumsal sorunlara el atan bu tür oyunlar izleyicileri canlandırıyor, coşturuyor, uyuşukluktan kurtarıp hep birlikte düşünmenin hazzını yaşatıyor. Bir şekilde bu ve benzeri oyunlar topluma insanlığını hatırlattığı gibi en yaşamsal sorunlarına parmak basıyor. Yaşadığımız sorunlardan kaçışın, sorunları görmeden geçmenin kendimizden uzaklaşmak, yabancılaşmak olduğunu gösteriyor. Genelde sanat, özelde tiyatro yaşadıklarımızdan daha iyi bir yaşamın olabileceğini gösterip, canlı tutmaya çalışmıştır. Bu nedenle insanlar sanatsız yaşamaya alışmamalıdır; sanatsız bir yaşam aklımızın ucundan bile geçmemelidir. Sanat, insanı yontar, inceltir ve onurlu bir varlık olarak yaşamasını sağlar. Sanatsız kalan, sanata uzak duran toplumların gelişmesi, daha güzel bir yaşamı düşleyebilmesi, bu yolda uğraş vermesi mümkün değildir. Sanattan uzak kalanlar, sıkıntılarla dolu bir yaşamı değişmez bir yazgı olarak görürler. Ancak sanatla insanların eğitimleri, duygu dünyaları geliştirilebilir ve toplumsal yaşam durgunluktan kurtarılabilir.
‘’ Kerem Gibi ‘’ adlı oyunda toplumumuz tüm katmanlarıyla gözler önüne serildi. Yer yer görüntülerle anlatım güçlendirildi. Emekçi halkımızın içinde yer aldığı Ulusal Kurtuluş Savaşı Nazım’ın şiirleriyle bir kez daha belleklere kazındı. Şiirlerde ve görüntülerde Kurtuluş Savaşı’nın gerçekleşme aşamalarını gördük. Kurtuluş Savaşı’yla başlayan toplumumuzun aydınlanma savaşımı şiir tadında verildi. Kurtuluş Savaşı’yla ilgili bu şiirleri dinlerken bir tarihi yaşıyor, sığ değerlendirmelerden kurtulmak gerektiğini düşünüyoruz. Aydınlanma insanlık tarihinde çok önemli bir dönüm noktasıdır. Bu aydınlanma ışığının sönmesi, hepimizi karanlıklara götürür. Tarihimizde iyiden, güzelden, haklıdan ve doğrudan yana ne varsa sahip çıkıp geliştirmeliyiz.
Nazım şiirleriyle yalnız içinden geldiği toplum için değil, dünyanın tüm emekçi insanları için de aynı duyguları taşımıştır. Dünyanın neresinde bir acı yaşanıyorsa kendi acısı saymış, nerede güzel şeyler oluyorsa sevincini belli etmiştir. Özellikle saldırı savaşlarından nefret etmiştir. Taranta Babu’ya Mektuplar adlı şiirlerinde İtalyan faşizminin vahşetini anlatmıştır. İtalyan saldırısı altında Habeş İnsanları’nın durumu gözler önüne serilmiştir. Genco’nun içten ve etkileyici sesi şiirleri daha anlaşılır hale getirmiştir.
Nazım’ın şiirlerinde, işçi sınıfı ile bağlantılı olan ulusal kurtuluş hareketlerinin de desteklendiğini görüyoruz. Bu şiirlerde Çin Devrimi, Küba Devrimi, Yunanlı yurtseverlerin verdiği savaş coşkuyla desteklenir. Bunları Genco’nun sesinden dinlerken izleyicilerin coşkusu bir kat daha artıyor. Nazım tüm şiirlerinde evrensel insan hakları, demokrasi, eşitlik ve özgürlüğü isterken sesini hep yükseltiyor. O’nun şiirleri kalabalıklara sanki coşku ve inanç aşılamak istermiş gibi bir duygu uyandırıyor insanın içinde.
Bu oyunda, Nazım’ın hapislik yılları da bir kez daha insanlara hatırlatılıyor. Yıllarca hapis yatmış bu insan çok acılar çekmiş, çileli bir yaşam sürmüştür. Hapislik sadece bir insanın tutsak edilmesi değildir; ailesi ve yakınları da bu tutsaklığı yoğunluğuna yaşar. Eşinin yıllarca hapis yolu gözlemesi, ziyaretlere gidip gelmesi buna en iyi örnektir. Hapishane koşullarının ağırlığı, orada yaşayan insanların durumunu kamuoyuna duyurabilmek için açlık grevine başlamıştır. Açlık greviyle ilgili ulusal ve uluslararası dayanışmalar gündeme gelmiştir. Türkiye’deki aydın kamuoyu ile birlikte, dünyanın dürüst ve namuslu insanları Nazım’a yapılanlara kayıtsız kalmamıştır. Uzun hapislik yılları Nazım’ın sağlığını da bozmuştur.
Nazım hapisten çıktıktan sonra askere alınmak istenmiştir. Bu durum Nazım’ı derin kaygılara düşürmüştür. Yaşanan bir Sabahattin Ali olayı vardır. Hapiste zaten sağlığı bozulmuştur, subay okulundan sağlık gerekçesiyle rapor verilmiştir kendisine. Yaşamından endişelenen Nazım genç bir arkadaşıyla 1951de ülkeden ayrılır. Sovyetler Birliği’ne yerleşir. Uzun süre orada yaşar. Sovyetler Birliği’nde de birbirinden güzel şiirler yazar. Orada kendinden yaşça küçük Vera adında güzel bir kadına sevdalanır. O’na olan aşkını anlatan çok güzel şiirler yazar. Vera’ya olan aşkı da Piraye ve Münevver’e olan aşkı gibi tertemiz ve lekesizdir. Saçları saman sarısı dediği Vera’yla dünyanın birçok ülkesini dolaşır. Bir barış konferansında Dünya Barış Madalyası’nı alır. Bunlar sadece Nazım için değil halkımız için de kıvanç vericidir.
Nazım şiirlerinden birinde Küba yolculuğunu anlatır. Devrimin önderi Fidel’le el sıkışır. Bu yolculuğu anlatan şiirler coşkulu bir ses tonuyla anlatılır, biraz dikkat ederseniz dinleyenlerin kalp atışlarını da duyabilirsiniz. Nazım’ın şiirlerinde coşku, hareket ve heyecan vardır. Şiirler okunurken gürül gürül akan bir çağlayanın sesini duyar gibi olursunuz. Bu okunan şiirlerde tertemiz, serin bahar yelleri eser. Şiirleri dinlerken bu duygular hiç içimizden eksik olmadı.
Nazım yıllardır sadece tiyatro sahnelerinde, şair buluşmalarında değildi. Toplumsal muhalefetin göbeğindeydi. Nazım işçi sınıfının grev çadırlarındaydı, yoksul köylülerin yanındaydı, 1 Mayıs’lardaydı , işçi sınıfının bahar eylemlerindeydi , Seka İşçileri’yle beraberdi , büyük öğretmen yürüyüşündeydi , Tekel İşçileri’nin hak mücadelesindeydi yani Nazım hep aramızdaydı. Bu şiir-tiyatroda halkımızın iş, ekmek ve özgürlük mücadelesinde nasıl bir yürüyüş eylediğini görüyoruz. Bütün bunlar Nazım’a neden bu kadar acı çektirildiğinin anlaşılmasına yardımcı oluyor. Okunan şiirlerle Nazım’ın yaşamının ne kadar iç içe olduğunu görüyoruz. Nazım’ın şiirlerinde anlatılanlar çalışan, emeğiyle geçinen halkımızın gerçek hikayesidir.
‘’ Kerem Gibi ‘’ adlı oyun izleyicilerin büyük beğenisini kazandı. Oyun sırasında çalınan müzikler olağanüstüydü. Böylesine güzel bir oyunun müziklerini ancak Fazıl Say yapabilirdi. Nazım Orotoryosu’nda da müzikler Fazıl Say’a aittir. Genco Erkal’ın sesiyle, Fazıl Say’ın müzikleri ayrılmaz bir bütünlük içinde yürek tellerimizi titretti.
Oyun bitiminde Genco Erkal ayakta izleyiciler tarafından dakikalarca alkışlandı. Büyük bir oyunculuk başarısı gösteren Genco Erkal sanatseverleri ortak duygularda buluşturdu. Nazım’ın şiirlerinden derlenen oyunuyla bir kez daha gönlümüzde hak ettiği yerini aldı. Böyle değerli sanatçılar yetiştiren toplumdan umut kesilmez. Denizli’nin aydınlık insanları için tadına doyulmaz, sanat düzeyi yüksek bir oyun rüzgar gibi gelip geçti.