İŞİD’İN OLMADIĞI ÜLKE; İRAN…
10 Mayıs 2016 Gece saat 00.01’de, Tebriz’deyim. Tebriz Havaalanına uçağınız indiğinde, sizi iki portre karşılar. Biri sert bakışlı Humeyni diğeri ise Güler yüzlü Hamaney...Bu iki portreyi ülkenin her tarafında görürsünüz ve verilen mesajı, iki siyasi-dini yöneticinin yüz hatlarının portreye yansımasından anlarsınız..2. İran yolculuğunun ilk dakikaları işte böyle başladı.
Havaalanında, rehberim beni karşıladı ve Şah Gölü Pars Oteline doğru yola koyulduk.
Rehberim Aydın, gülerek bana şunu söylüyordu “ İstanbul nasıl? Bombalar patlamaya devam ediyor mu? “. Bu soru Aydın’ın kendi ülkesinde, hiçbir İŞİD saldırısı olmayan İran’da sorulduğunda içinde bir ironi barındırıyordu, bu soruya karşılık güldüm ve “ ne yazık ki öyle “ dedim…
Değerli Okuyucum,
Dikkat ettin mi? Dünya üzerinde ki “ İslam adına “ hareket eden “ Tekfirci” terör örgütlerinin tamamının, Sünnilik içinde bir akımdan çıkmış olması tesadüf mü? El- Kaide, El- Nusra, İŞİD, Boko Haram ve benzeri terör örgütlerinin tamamının Sünni kökenli olması tesadüf değil.
Çünkü 20.asrın başında Osmanlı İmparatorluğunun dağılması sonucu, İngiliz Hükümeti tarafından Selefi/Vahabi inancına sahip olan Suud ailesine, Mekke-Medine şehirlerinin olduğu topraklar verildi ve orada bir Vahabi Devleti kuruldu.
Vahabi/Selefi İnancı, koyu Arap ırkçısı olan Emevi Dininin 20.asırdaki güncellenmiş haliydi. En büyük düşmanları ise Ehl-i Beyt ve Ehl-i Beyt Okulu etrafında şekillenen Batinilik, Bilim, Felsefe ve Tasavvuftu.
İngiliz Aklı ve desteği ile dünyanın başına bela edilen Suud Rejiminin, ilk icraatlarından biri de Suud Topraklarında bulunan başta Hz. Muhammed’e olmak üzere Ehli Beyt’e ait tüm türbeleri yıkmaktı.
Nitekim Osmanlı Döneminde, 1700 ve 1800’lü yıllarda Vahabi Barbarlığı tarafından defalarca Irak’ta Hz. Ali başta olmak üzere birçok Alevi ve Şia dünyası için kutsal türbelere saldırılar yapılmış, bu saldırıların birinde Hz. Ali’nin türbesinin bir kısmı yıkılmıştı.
Bu yıkma faaliyeti, Türkiye’de Karaca Ahmet Cemevi’ni yıkmaya teşebbüs eden zihniyet ile aynı kodlara sahip nitekim.
Petrol Kuyuları üzerinde İngiliz/ABD/İsrail ( Anglo-Sakson ve Siyonizm ) Desteği ile ayakta duran Alevi ve Şia düşmanı bu terör rejiminin, Anadolu’da ise bugün en büyük hedeflerinden biri de Sünni Hanefi İnancının ortadan kaldırılması ve yerine Vahabiliğin ikame edilmesi çabasıdır.
İlgili bir araştırmacı Anadolu’da Hanefi İnancına mensup köyler üzerinde araştırma yapsa, nasıl da son 20-30 yılda “ davul-zurnalı düğünlerin ortadan kalktığını, sadece ilahiler okunduğunu, kadın ve erkeğin el ele halay çekmediğini “ görür ve Vahabiliğin nasıl da Hanefi Toplumunun inancını ve yaşamını değiştirdiğini fark edebilir.
Ve Hanefi Toplumunun Vahabileşmesinin sonucu olarak ta Türkiye’de Alevi Toplumu için gelecekte tezahür edecek kötü ihtimalleri dahi saymak istemiyorum.
Bugün Ortadoğu’da, Asya’da, Afrika’da, Avrupa’da gerçekleşen terör eylemlerinden hiç birinin faali ne Alevi’dir ne de Şia’dır. Tam aksine bugüne kadar yüz binlerce insanın “Allah-u Ekber” nidaları ile katledildiği bu katliamların tek bir faali vardır, o da Sünni İnancı içinde Ebu Hanefe’nin Aydınlığını yok etmek isteyen Sünni kökenli Vahabilik’tir.
Türkiye’de son yıllarda ard arda Selefi/Vahabi Tekfirci terör örgütlerinin canlı bomba eylemleri yapması ve Türkiye’de terör örgütlerine eleman devşirmeye başlamalarının nedenlerinden biri de Hanefi İnancının giderek, Vahabileşmesidir.
İşte bu nedenledir ki, İran’lı Aydın gelecekte de bu tarz soruları soracak ve bende “ Ne yazık ki “ diyeceğim.
Değerli Okuyucum,
İran’a ayak basma fırsatını bulursan şayet, sana anlatılan önyargılı masalları unut, derim. Çünkü İran Toprağında ne İŞİD’i bulabilirsin ne de İŞİD sakallı-giyimli tek bir insanı.
Çünkü Kiros’un, Darius’un , Serhas’ın Sultan İshak’ın Ömer Hayyam’ın , Hafız’ın Şah İsmail’in , Ali Şeriati’nin ülkesinde Ehl-i Beyt düşmanı Emevi-Vahabi Bataklığı kurutulmuş ve terörden uzak naif insanların yaşadığı bir vaha olmuştur.
Öyle ki bu Ali Sevdalısı bu ülke hali hazırda Türkiye’den ve Avrupa’dan daha güvenli durumdadır.
Ve Türkiye’de Alevilerin, Şia’nın, Hanefilerin nefes almasına yardım eden bir etkende, İranlı Leşker-i Hüseyin’in, Leşker-i Ali’nin Suriye’de, Lübnan’da, Yemen’de, Irak’ta verdiği direniştir.
Sabırlı okuyucu,
Bir Tebriz Gecesinde, otomobilin radyosundan çıkan ağır bir Fars ezgisi eşliğinde, Otelime giderken akla gelen bu fikirleri yazıya döküp, sana yollayayım, istedim.
Zarfı açacak mısın, bilemiyorum? Ama açarsan bil ki okuduğun satırlarda sadece hakikatin bir fısıltısı var…