Hastaneye gitmek için özel aracımla değil, toplu taşıma aracı minibüsle, gitmeyi tercih etmiştim. Amacım, hava kirliliğine yol açmamak, örnek bir davranış sergilemekti.
Toplu taşıma araçları ile yolculuk etmenin ayrı bir zevki; güzelliği vardır. Farklı yaşta, farklı giyimde, farklı davranışlar sergileyenleri, tanıdık yüzleri görürsünüz. Duyarlılık gösterip yerini yaşlılara vermek isteyenlerin yanında, görmezden gelip kıpırdanmayanları, yaşlıların, kadınların, ayakta yolculuk yaptıklarını görürsünüz. Kaptanın hala yasaklı kurallara aldırış etmeyip cep telefonuyla oynaştığını görürsünüz.
Minibüsün dolmasını beklerken, kaptanla, trafik kurallarını, son günlerde sıkça uygulanan trafik denetimlerini, trafik cezalarını konuştuk. Kaptan dönüp bana bakarak, “Herkes trafik kurallarına kesinlikle uymalıdır. Aracı, yayası, resmi plakalısı, hemen herkes, trafik kurallarına uymalıdır. Daha düne kadar, hemen hiç kimse, kemer takmadığı gibi hareket halinde telefon kulağından düşmezdi. Şehir içinde bile yarışırcasına hız sınırını aşanlar, tehlike saçanlar, âdeta at oynatırlardı. Hala bildiğini okuyanların olmasına rağmen, cezalar artınca, denetimler sıklaşınca, ihlaller, büyük ölçüde azaldı. Denetimler hız kesmeden aralıksız sürerse, giderek herkes kurallara uymaya alışacaktır. Bizler sivil araçlar, kurallara uyduğumuz gibi resmi araçlar da kurallara uymak zorundadır. Uymalıdır. Trafik kurallarında kırmızı ışıkta, durmamazlık, üstünlük ayırımı, olmaz. Resmi i, sivili, yasalara, kurallara, uymak zorundadır. Biz, sivil araçlar, kırmızı ışıkta nasıl duruyorsak, resmi araçlar da Emniyet Müdürlüğünün araçları da durmak zorundadır. Geçen günlerde kırmızı ışıkta, kurallara uymayıp durmayan emniyetin zırhlı aracı, az daha katliam boyutunda, büyük bir kazaya yol açacaktı. Çarptığı öğrenci servis aracı boştu. Dolu olsaydı büyük bir acı; felaket yaşanacaktı. Onun için kim olursa olsun hangi plaka olursa olsun, kırmızı ışıkta kurallara uyup dursun” dedi.
Ülkemizde, trafik kurallarının yok sayılacak kadar az uygulandığı, otobanların olmadığı 1970’li yıllarda, Almanya’ya gitmiştim. Özel arabaları ile bizi gezdirenler, arabalarına bindiklerinde ilk işleri emniyet kemerini takmaları, takmamız için uyarıları olurdu. Çok ilgimi çekmişti. Kaldığım bir iki aylık süre içinde neredeyse trafik kurallarını öğrenmiştim. 2000’li yıllarda gittiğimde de bisiklet sürücülerinin çokluğu, binlerce bisikletin park ettiği parklar ilgimi çekmişti. Otomobil alamayanların ancak bisiklet alabildikleri şeklinde yorumlamıştım. Meğerse uygar toplum, küresel ısınma tehlikesinden korunmak için, bisikleti, toplu taşıma araçlarını tercih ediyorlarmış. Ya biz de iki adımlık yere özel taksi ile gideriz. Küresel ısınmaymış, kirlenmeymiş bizi ilgilendirmezmiş.
Minibüs dolmuştu. Nezaket kuralları, yerine getirilmişti. Yaşlılara, kadınlara, oturmaları için öncelik tanınmıştı. Toplu taşıma araçlarının bir başka güzelliğiydi. Arkamda oturan kadının kucağındaki küçük kız annesine, “Anne, bak yağmur çok yağıyor” dedi.
Trafik kurallarına uymak, bugünün dünyasında, yaşamın güvencesidir. Normal ölümler, yaşlılıktan, hastalıklardan ölümler, artık ikinci sıraya düşmüştür. Bizim gibi ülkelerde trafik kazalarının yol açtığı ölümler, artık birinci sırayı almıştır. Televizyon kanallarındaki haberlerde de ön sırayı almıştır.
İnsan yaşamını tehdit eden trafik kazalarının önlenmesi için halkla, vatandaşla, ilişkilerinde eleştiri almayan Emniyet Müdürlüğünün, gerekli tedbirleri alacağını, denetimleri sağlayacağını umuyoruz. Sokakları daraltan özel otoların park sorununda da yetkililer gerekeni yapmalıdır. Otopark sorunun çözülmesi için öncelikle gereken yapılmalıdır. Otopark sorununu çözmek, şehri boğulmaktan, adım atılmaz durumdan kurtarmak olacaktır.
1990’lı yıllarda bile rahmetli annem, sabah evden çıktığımda arkamdan “Allah, Seni kazalardan korusun” diye dua ederdi. Dediği kazalar, muhtemelen trafik kazaları olmalıydı. Bu duaya şimdi daha çok ihtiyacımız olmalı.
Lütfen herkes trafik kurallarına uysun.
Fikri TAŞ