GÜNEŞ’e DAİR!
Ya heq
Ti heqa, rasta
Neşkîme toro serkîme,
Roştîya çimunê ma bena tarî,
Fira zonûnê ma şîkîna!
Tiya rawa rastê marê salix dana!
Marê çime roşt û can û weşîya!
Ma sefahatê xora morum meke!
Nayeke tengedêre, feq û fiqarurê berê comerdîye!
Dîna âlem motaye roştîya tüyo!
Mor û milawin, têyr û tur, hard û asmen motaye roştîya tüye!
Sifte înanrê bê comerdîye, peydo kî zavzêçe marê !
Riske ma kemî meke!
Lozinga ma bê dû,
Xonça ma bê amen meverde!
Rawa ma, rawa heqîyera mebirne ra!
( Ya Hak!
Sen Haksın, Hakikatsin!
Sana bakacak göz yok bizde,
Takatsiz kalıyoruz yüceliğin karşısında!
Ey yolumuzun kutsal ışığı!
Bize yol gösteren, yaşamın, aydınlığın ve mutluluğun kaynağı!
Işığını darda olanın, yoksulun, yetimin üzerinde eksik etme!
Muhtaca yardım et!
Dünya âlem senin ışığına muhtaç!
Kurdun, kuşun, toprağın, suyun senin ışığına ihtiyacı var!
Önce onlara yardım et, sonra da bize; çocuklarımıza!
Toprağımızı bereketli,
Harmanımızı bol,
Hayvanlarımızı sağlıklı kıl!
Ocağımızı harsız,
Soframızı meymansız bırakma!
Yolumuzu Hakkın, hakikatin yolundan ayırma! )
Annemle babam güneş sarı saçlarını dağlardan aşağı salmadan kalkarlardı. Giysilerini giyer, kuşaklarını bağlar, yan yana evin yanındaki tarlaya yürürlerdi; ben de peşlerinden… Güneş kızıllığını göstermeye başlayınca tepelerin ardından dua etmeye başlarlardı. Güneşin ilk ışıkları vurduğunda tarlaya, eğilip dualar eşliğinde değdiği yeri öperlerdi.
Sonra kalkar üç adım kadar ilerler tekrar öperlerdi, sonra bir kez daha; üç kez güneş ışıklarının değdiği yerleri öper ve dua ederlerdi. Duaları bitince birbirine dönüp kelâlarını (birbirinin omuzlarından öpme) keserlerdi.
Sanatçı Maviş Güneşer yerel kültüre dönük yaptığı araştırmaların birinde Mazra Tari Köyünde Gulesmera Khuresız güneşe yakarışını ( Mineta Sodırî ) söyle ifade ediyor:
( Sodır urzeme ra xore çokmışe harde dewreşi beme )
“Ya hardé dewreşi
Ya asmené khewe
Dilega ma to esta, to xafilé betere gıran néde
To, insané mao rınd,
Tı raa koti meyare
Mıleté ma wedare
Feqir u fıqara yardımçi bıbe
Bekes esto, feqir esto, sey esto
Tı cıre yardım kere
Koşe de ji za u zeçe mare
Insano temiz esto
Ma bıde boye hurmetiya isoné rınd
Belka ma qule gunekarime
Belka xeta ma esta, tı xore af kere!”
( Sabah kalkıp derviş topraklara diz çöküyoruz.)
“ Ya derviş topraklar
Ya mavi gökyüzü
Senden dileğimiz bizi kötülükten koru
Bizim iyi insanlarımızı doğruluktan ayırma
Halkımızı koru, sakla
Fakir ve fukaraya yardım et
Fakir var, yetim var, kimsesiz var
Sen onlara yardım et
Bir köşede de çoluk-çocuğumuza yardım et
Temiz insan vardır
Bizi o temiz insanların hatırına bağışla
Belki biz günahkârız
Hatasız kul olmaz
Sen bizi affeyle!”
Tarih boyunca birçok halk, din, kültür güneşi kutsamış, bazen tanrı yerine koymuş, bazen de birçok liderin simgesi olarak gösterilmiştir.
Alevilikte ise güneş, yaşamın kaynağıdır. O her şeye yaşam veren, aydınlatan, hak ve hakikat olan nurdur.
O enerjidir. Yaşamın tüm damarlarında dolaşandır.
Haktır! Herkesin ortak malıdır. Adalettir; tüm nimetlerin ve iyiliklerin kaynağıdır. İyilikle kötülüğün, haklı ile haksızın, aydınlık ile karanlığını ayrıştığı yerdir ve kutsaldır.
Hakikattır; çünkü gerçektir.
Alevilikte kıble güneştir; dua edilirken ona dönülerek yapılır.
Çıla ( Çira ) onun bir parçasıdır.
Güzel bir kadın görüldüğünde yüzü güneşe benzetilir. Kızların adını “güneş”, erkeklerin adını “kamer” koyarlar. Ay ve Güneş ayrılmaz birer parçadır.
Güneş dişil olarak yaşamın kaynağıdır; doğuran, koruyan, kollayan, sevendir. Onun cezalandırıcı unsurları yoktur; cehennemin ateşlerinde kimseyi yakmaz! Yoldur, yoldaştır, yol gösterendir.
“Ya tijîya homete,
Rosta hu ma sera kem meke!”
(Ey kutsal güneş, ışınları üzerimizden eksik etme!)