DOĞAN CÜCELOĞLU'NU DİNLERKEN

17 Ocak 2010 tarihinde eğitim öğretim konusunda Kongre Kültür Merkezi’nde bir konferans verildi. Konferansın hazırlanmasında ve Doğan Cüceloğlu’nun çağırılmasında Milli Eğitim Müdürlüğü ve Final Dergisi öncülük etmişler. Eğitim-öğretimle ilgilenenler için değerli bir kültür hizmeti niteliğindeydi. Final Dershanesi yöneticisinin ve Milli Eğitim Müdürü’nün kısa konuşmasından sonra sahneye Doğan Cüceloğlu çağırıldı.

       Cüceloğlu alkışlarla karşılandı. Salonda bulunanların davranışları ve hareketleri bir dostu ağırlar gibiydi. Salon ağzına kadar dinleyicilerle doluydu. Salonda bulunanların büyük çoğunluğunu eğitimciler oluşturuyordu. Eğitimciler, Doğan Cüceloğlu’nu kendilerinden biri saydıklarından dikkatlice dinlediler. O’nun konuşmaları, verdiği örnekler, salondaki dinleyicileri çok yakından ilgilendirdiğinden dikkatler hep uyanıktı. Dikkatlerin iki saat boyunca uyanık kalması biraz da Doğan Cüceloğlu’nun başarısıydı.

       Eğitim-öğretim, insan davranışları konusunda birçok kitap yazan, televizyon konuşmaları yapan, konferanslar düzenleyen bu insan, olması gereken ortak aklı harekete geçirmeye çalışıyordu. Konuşurken herkes yaşamını, deneyimlerini, yaptıklarını gözden geçiriyor, ölçüp tartıyordu. Hatalar, yanlışlıklar apaçık ortaya çıkıyor; kalıplaşmış davranışlardan arınmanın gerekliliği de vurgulanıyordu. Alışkanlıkların terk edilmesi gerektiği, değişen koşullara uygun davranışlar geliştirmenin ne denli önemli olduğunun altı çiziliyordu. Konuşmacı konuşurken olumlu tepkiler aldığını hissediyor; bu duygu onun salondakilerle daha çok bütünleşmesini sağlıyordu. Konuşmacının anlatımı çok doğal, davranışlarıyla, her hareketiyle bizden biri olduğunu hissettiriyordu.

        Şimdiye kadar birçok açık oturum, panel, konferans, tartışma programı izledik. Bu programların çoğunun sonuna kadar dinlenmediğini biliyoruz. Programı sıkmadan sonuna kadar götürebilmek her babayiğidin harcı değil. Bunda Doğan Cüceloğlu’nun kitaplarıyla, diğer eğitici programlarıyla göz önünde bir insan olmasının da payı var. Anlattıklarından herkes kendisinde bir şeyler buluyor. Doğru yaptıkları varsa devam etmesi gerektiğini, yanlışlıklarından arınması gerektiğini düşünüyor. Anlatılanlar ufuk açıcı ve aydınlatıcı oluyor. Davranışlarımızı, yöntemlerimizi yeniden gözden geçirmenin başarıdaki payı göz ardı edilemez. Buradan bilginin çok önemli olduğunu düşünüyoruz. Bilgilerimiz uygulanabilir nitelikteyse, sonuç alabiliyoruz.

        Öğrenci, okul ve sonunda eğitilmiş insan, ulaşılması gereken temel hedeftir. Bunları bir bütün olarak ele almak gerekiyor. Sadece öğrencinin kafasına her şeyi doldurmakla sonuca ulaşılamıyor. Bize yarayışlı olan bilgileri alırsak, bu bilgilerin de hayatta geçerliliği varsa başarıya ulaşabiliyoruz. Edindiğimiz bilgiler gencin var oluşunu sağlamalıdır. Yani kendisine yararlı olmalıdır, ondan sonra topluma yararlı olunabilinir. Toplumda yetişmiş, eğitilmiş birçok insan var. Bu insanların üretici olması için çalışacakları alanların, kendilerini var edecek alanların olması gerekir. Gençler kendilerini var edecek alanlardan yoksun kalırlarsa bunalırlar, umutsuzluğa düşerler. Bunun önüne geçecek olan sosyal programlardır, toplumda planlı gelişmenin yollarının açılmasıdır.

         Her şeye rağmen umutsuz olmaya gerek yok. Konferanstaki insanların ilgisinden de anlaşılıyor ki, bu umutsuzluktan, çıkmazdan kurtulabiliriz. Bu kadar ilgi gösterildiğine göre insanlar bu aranışın içindeler. İnsanlar deneye deneye eğitimdeki çıkışsızlıktan kurtulmanın yolunu bulacaklar. Bu kadar okuma, bu kadar dinleme bunun için. Doğru bulununcaya kadar bu arayış devam edecek.

          Amacımız özgür, bağımsız ve kişilikli bir insan yetiştirmektir. Çocuklarımız ve gençlerimizi soru sorar duruma getirebilmeliyiz. Susan, dinleyen edilgen insanlar kendi önlerine çıkacak sorunları çözemeyecekleri gibi başkalarına da yararlı olamazlar. Gençlerde eleştirel aklı harekete geçirmemiz, görünüşe değil sorunun özüne eğilmemiz gerektiğinin bilincini vermeliyiz. Zaten soru soran, her anlatılan, her gösterilenin doğru olmadığını bilen bir genç kendisi yeni yol ve yöntemler geliştirebilir. Eğitim öğretim sırasında, insanların kendi deneyimlerine önem vermelerinin çok önemli olduğunu gösterebilmeliyiz. Başkalarının bilgilerinden de yararlanarak, kendi bilgilerini de işin içine katarak bir bileşim oluşturmalıdır. O zaman bilgilerinin boş, anlamsız birer söz yığını olmadığını kavrar. Gençleri ve çocukları hazırcılığa da alıştırmamalıyız. Ezberlenen bilgiler de bir süre sonra unutulur. Gençler genellikle anlamadıkları konuları ezberlemeye çalışırlar. Bir konuyu anlamak ve öğrenmek gerekiyor.

         Eğitim öğretimdeki sıkıntılardan biri de sık sık sınavların olmasıdır. Sınava dayalı, elemeye yönelik eğitim zaman zaman sıkıntılara neden oluyor. Sınavlar o kadar çoğaldı ki çocuk ne yapacağını şaşırıyor, kendisine boş zaman kalmıyor. Dinlenmeyen, kendisine boş zaman kalmayan insanların bir süre sonra bu çalışmalardan bıkıp usanacakları açıktır. Bu işe isteyerek, hevesle sarılmayacaktır.

         İnsanların gelişmesinde boş zaman son derece önemlidir. Birçok yaratıcı insan bu boş zamanlarını yaratıcı şekilde değerlendirmiştir. Günümüzde boş zamanları gereksiz gören bir anlayış gelişiyor. Herkesin içinde bir yarış başlamış, herkes birbirini geçmeye çalışıyor. Bu yarış kıran kırana devam ediyor. Yarışırken de ortalığı kırıp döküyorlar. Bu yarışmacı sistem insanların enerjisini yok ediyor, gereksiz savrukluğa yol açıyor.

         Bir de çocuklardan, gençlerden sadece ders çalışmaları isteniyor. Evet ders çalışılmalıdır ama genel kültür çalışmalarına da önem verilmelidir. Genel kültürden yoksun kuşaklar yetiştiriyoruz. Öyle olunca geçmiş deneyimlerden yeterince yararlanılamıyor, iyi sonuçlar alınamıyor.

         Gazete okumayan, dergi okumayan, kitap okumayan tek düze kuşaklar yetişiyor. Çoğunun kültürel birikimimizden haberi yok, yeni şeyler söyleyemiyorlar. Önemli yazarlarımızı, sanatçılarımızı ve bilim insanlarımızı tanımalı onların çalışmalarından esinlenmelidir genç. Hiçbir başarı çalışmadan, didinmeden, uğraşmadan elde edilemiyor.

         Gençler ders çalışıyor, gözde okullara giriyor hatta istedikleri meslekleri elde ediyorlar ama yaşam sevincinden yoksun yaşıyorlar. Biz gençlerden yaşama bir anlam katmalarını istiyoruz. Eşit hakça, insanca bir yaşamın olabileceğini düşünmeli ve bunun olabilirliğini göstermelidir gençler. Bu tür gençleri çevremizde görünce mutlu oluyoruz, içimiz umutla doluyor. Geleceğe olan güvenimiz daha da artıyor.

          Gençler üstünkörü, basmakalıp bilgilerden kaçınmalıdır diye düşünüyorum. Bilimsel bilgi günümüzde baş döndürücü bir hızla gelişiyor. Ele aldığımız, üzerinde durduğumuz, hedeflediğimizi mesleğin gereklerini tam olarak yerine getirmeliyiz. İşini tam yapabilen bir insan olmalıyız. Hem kendimiz, hem de çevremizdeki insanlar bunun farkında olmalıdır.

          Doğan Cüceloğlu beni günümüz eğitiminden alıp, olması gereken bir eğitim evrenine doğru götürdü. Bu konferanstan son derece memnun ayrıldığımı söyleyebilirim. Zaten Doğan Cüceloğlu’nun eğitimcilere yönelik özel bir ilgisinin olduğunu biliyorum. ‘’ Savaşçı’’ adlı eseri beni çok etkilemiş, sürekli kendimizi yenilemenin gerekliliğini hatırlatmıştır. Bu konferanstan mutlu, hafiflemiş olarak ayrıldım.