ASLOLAN YAŞAMDIR

                   "Bayram öncesinde Denizli’de bir tarih öğretmeni, kaldığı otelin penceresinden kendini boşluğa bıraktı" Diye bir haber okuyorum gazetelerden. Haber beni derinden sarsıyor. Haberin son cümlesinde bankalara çok borçlu olduğu yazılıyor öğretmenin.  Hiç kimse bu tür bir facia ile karşılaşmamalıdır. Kendi kendime soruyorum: "Acaba kaç öğretmen bu durumda?" Artık insanların tek tek yaşadıkları bu dramlar neredeyse hiç konuşulmuyor. Konuşulsa bile canına kıyan insan hemen suçlanıyor. Hesaplı yaşasaydı, dikkat etseydi gibi laflar ediliyor. Bu tür değerlendirmeler hali vakti yerinde olan, düzgün bir gelire sahip, orta gelir kesiminden geliyor.

                      Öğretmenlerin ekonomik, sosyal ve kültürel sorunları yeterince tartışılıp, değerlendirilmiyor. Hatta öğretmenlerin çalışmadan maaş aldıkları bile dillendiriliyor. Bu insafsızca bir değerlendirme. Hiçbir kurum ve kuruluş böyle bir şeye göz yummaz. Bu tür değerlendirmeleri geçelim. Egemen bakış açısından kurtulmak sağlıklı düşünmenin ilk evresidir. Eğitim sendikalarının bu konudaki araştırmaları açık ve net. Araştırma sonuçlarından eğitim emekçilerinin yoksulluk sınırının altında yaşadıklarını öğreniyoruz. Dört kişilik bir ailenin yoksulluk sınırı dört bin lirayı geçiyor. Bu veriler, öğretmenlerin içler acısı durumunu gözler önüne seriyor.

                     Durum bu olduğuna, göre eğitim emekçilerinin yaşam koşulları iyileştirilmeli, insanca yaşanacak düzeye getirilmelidir. Bu nedenle eğitim çalışanlarının gelir artışı, özlük haklarının korunması, geliştirilmesi ve insanca yaşam haykırışlarına kulak verilmelidir. Çoluk çocuğuyla sağlıklı bir yaşam sürdüren öğretmenin eğitime katkısı daha güzel olur, yararı tartışılamaz. Öğretmenin kendini geliştirmesi için kültürel giderlerinin de olacağı bilinmelidir.

                    Yoksulluk sınırının altında yaşayan, sürekli borç sarmalında debelenen insanın, kafasının her zaman karışık olacağı bilinmelidir. İnsan evinde çoluğu çocuğuyla huzur içinde yaşayabilmelidir. Borçsuz, kafası rahat, ruh dinginliği içinde olan eğitimcinin çalışmasına diyecek yoktur. Toplum öğretmenine bu rahatlığı sağlamalı, ona destek çıkmalı, yanında olduğunu göstermelidir. İyi koşullarda çalışan bir insanın, işi gücü çocukları geleceğe hazırlamak ve onları yetiştirmek olur. Ancak o zaman kendini tamamen eğitime verebilir, düşüncesiz bir şekilde derse girer. Bir de öğretmenin kendine göre giderleri vardır, toplum herhalde bunu biliyordur. Yaşamına kıyan insanın arkasından konuşmamalı, öğretmenlik mesleğinin içinde bulunduğu koşullar değerlendirilmeli, anlaşılmaya çalışılmalıdır.

                    Değerlendirmelerimizi en olumsuz koşullara göre, en düşük gelire sahip olanlara göre yapmamalıyız. Gelişmiş ülkelerdeki öğretmenler nasıl yaşıyor, onların sosyal ve kültürel durumları nedir, bilinip öyle karşılaştırma yapılmalıdır. Tek yanlı, suçlayıcı değerlendirmeler bizi bir yere götürmez. Önce de söyledik öğretmen giyimiyle, kuşamıyla, bilgisiyle, kültürüyle örnek olmalıdır. Ancak ekonomik yeterlilikle bunları sağlayabilirsiniz. Her şeyden önce öğretmen fiziksel ve ruhsal olarak sağlıklı olmalı, yarına güvenmeli, gelecek kaygısı taşımamalıdır.

                   Kaygılardan uzak yaşayan öğretmen bilimsel bilgiye ulaşır, laik ve demokratik anlayışı geliştirir. İstenen ve özlenen sonuçlara ulaşabilmek, hem kafaca, hem vücutça sağlıklı kuşaklar yetiştirebilmek için öğretmen kendini rahat ve huzur içinde hissetmelidir. Çünkü o bir ışık taşıyıcısıdır, ışığın sürekli yanıyor olması lazım. Sürekli düşünen, tedirginlik içinde yaşayan, sıkıntıları göğüslemeye çalışan insanın, ruh sağlığı da tehlikeye girer. Bu tehlikeyi sezen, fark eden insanlar arkadaşlarından dostluklarını ve dayanışmalarını eksik etmemelidir. İnsanlar her konuda sınırlama olmadan konuşmalı, değerlendirme yapmalı, düşüncesini dile getirmelidir. Bir yerde sorunlar yaşanıyorsa, mutlaka çözümü de vardır. Bu bilinçle hareket edersek daha doğru bir yaklaşım olur. Arkadaşımızın sorununu kendi sorunumuz olarak görmeliyiz; çevremiz mutsuzsa, mutlu olamayacağımız bilinciyle hareket edilmelidir.  "Bana ne, beni ilgilendirmez" derseniz sorumluluktan kaçmış olursunuz; buna işin kolayına kaçmak derler. Toplumsal yapı sürekli sorun üretiyor, herkes buna benzer sıkıntılarla karşılaşabilir; böyle zamanlarda yardım ve destek önemlidir. İlgisizlikten, iletişimsizlikten, bilgisizlikten benzer sıkıntıları yaşıyoruz ve çözüm bulmakta zorlanıyoruz. Öğretmenler, eğitim çalışanları birbirlerine yakınlaşarak, yan yana gelerek, yaşadıkları sorunları tartışıp değerlendirerek duyarlılıklarını arttırabilirler. Dayanışma, yardımlaşma diğer meslek grupları için de geçerlidir; Bu yoldan acılarımızı sağaltabiliriz.

                      Sıkıntılı yaşam salt öğretmenleri değil, toplumun çoğunluğunun ortak derdidir. Nasıl vücudumuzun herhangi bir yerinde acı duyduğumuzda doktora gidiyorsak, sinirlerimiz bozulduğu zaman da doktora gidip neler yapmamız, nasıl davranmamız gerektiğini öğrenebiliriz. Rahatsız olan, yaşamın uç noktalarda dolaşan kişi, fark edemeyebilir ama yakınında bulunanlar mutlaka bir şeyler sezinler. Sorun öğrenildiğinde çözüm kolaylaşır. Toplum olarak bu tür sorunlar karşısında seyirci kalma alışkanlığımız var. Kendimize nasıl davranılmasını istiyorsak, başkalarına da öyle davranmalıyız. Çevremizdeki, yakınımızdaki insanlar rahat ve mutlu olurlarsa biz de mutlu oluruz. İnsan toplumsal bir varlıktır; tek başına, ıssız bir adada yaşar gibi, bir yaşam sürdürülemez.

                       Kafası bozulan, psikolojik dengeleri alt üst olan insanın yardıma ihtiyacı vardır. İnsan yaşamı çok değerlidir; bu yaşamın gözlerimizin önünden kayıp gitmesini engellemek yine bizim elimizde, yine bizim dostluğumuzda. Yaşanan ruh karmaşasıyla ilgili çevresinin, yakınlarının anlamasını, duyarlı olmasını sağlayabiliriz. Aksi takdirde  yalnız bıraktığımız, ilgilenmediğimiz, uzak durduğumuz arkadaşımızın uğradığı felaket hiç içimizden çıkmaz. Yaşadığımız toplum bu konuda daha duyarlı olabilir;  insan yaşamına davranışlarıyla, hayata bakışıyla destek olabilir. Dünyada en kolay şey, anlayıp dinlemeden yapılan suçlamalardır. Suçlamadan önce yaşananları anlamaya çalışalım. Ben nasıl olsa iyiyim, çok dikkatliyim, çok hesaplıyım, başıma bir şey gelmez demeyelim. Böyle davranıp işin içinden sıyrılırsak, vicdanımız kanamaya devam eder.

                         Dayanışırsak, çevremizle biraz ilgili olursak, bu tür bireysel dramların önüne geçme olasılığı var. İnsan yalnız kalmamalı, yalnız kalırsa hayata küskün bakar. Arkadaşlarımızla ilişkimizde insan sıcaklığı hep korunmalı. Her insan değerlidir, biriciktir, insan gibi yaşamayı hak eder.